Kitap Tanıtımı |
XVI. yüzyıldan bu yana övgülere boğulmuş, kimi zaman eleştiriye uğramış, 1911´de çalınmasıyla büyük yankılar uyandırmış, 1963´te Malraux´un önerisiyle, birkaç haftalığına Amerikan halkının fanatik hayranlığına sunulmuş olan "La Joconde" dünyanın kuşkusuz en ünlü tablosudur. Leonardo da Vinci´nin bu başyapıtı, gelecekten haber veren eski bir büyücüyle eşdeğer sayılmıştı: Büyük ustanın önsezileri dille anlatılması mümkün olmayan ve göze görünmeyen resimsel gücü ve büyüleyici yeteneği, Leonardo´yu büyük kitlenin gözünde, çatık kaşları ve uzun sakallı görüntüsüyle, neredeyse Doktor Faustus düzeyine çıkarmıştır. Tabloya gelince, hiçbir sınıflamaya girmeyen anlamlı tebessümü, aynı zamanda hem sevgi dolu, hem de itici bakışı, onu, kendi isteğiyle "kadınsı sonsuzluk"un donuk ve okşayıcı yönde cisimleşmiş görüntüsüne götürür. Ozanlar, onun kişiliğinde, Sphinks´in gizemini çağrıştıran bir yön bulmuşlardır. Tablonun zemininde yer alan doğa görünümü, tirşe renkli ışığıyla, bilinen hiçbir toprağa benzemediği gibi, denizin derinliklerindeki ya da ölü bir gezegendeki yaşamdışı mekanı da düşündürmez. Tablonun, giderek karşı konmaz bir gücü simgeleyen üstünlüğüne, değişik dönemlerde II. Guillaume ya da Stalin gibi devlet erkini temsil edenler tarafından yöneltilmiş iğneleyici sözler, sonuçta "La Joconde´u yok etmemiş, olsa olsa bu ünün perçinlenmesine yaramıştır.
(Arka Kapak) |