Kitap Tanıtımı |
Yörük Ateşi denince, doruklarda gizli cennet yaylaların sahipleri Yörüklerin yaktığı ateş aklımıza geliyor. Antalya dağlarında gelişen bir aşkın ikinci hâli örf ve ananeler üzerinde kilim deseni rengi ile âdeta dokunmuştur. Almanya'nın devasa şehri Hamburg'da Nazilerin yürek yakan eylemlerine hedef olan işçilerin seyir yolunun tekerine kocaman taş koyuşu naif dille yaşatılmıştır.
Antalya, Burdur, Denizli'nin ardından Hamburg'a kadar götürülen Yörük örf ve âdetleri Türk el işi ile nakış yapılıp işlenmiş, poşu dili ile sunulmuştur. İnsanı birbirine bağlayan, bu kaybolan asli diller değil midir?
Bazen hayat bilgisi defterini insan kendi el yazısıyla yazar. Hayatın romanı içinde değil de kendi öyküsünde en çok yorulur. Öyle bir girdaba kapılır, çıkmaya çalıştıkça kendine çeker çıkmazlık. Roman içinde küçük romanlar yaşatır. Nice çetin düğüm çözülmez yıllarca; kalkar hiç ummadık bir yeni yetme çözer. Ömür trenine inen, binen ve finale yaklaşınca sürpriz olarak katılan çarkın yönünü değiştirir. Bazen öyle nokta konur ki sonuç bu dedirtir.
Aşkın en zoru koyu olanıdır. Kökü ne de olsa aşuka sarmaşığından gelir. Kurtulmak istedikçe sarar, sarmalar; daha çok bağlar. Gönüller öyle teslim olur ki aşk tanrısı Eros bile kıskanır. İnsan bir düştü mü, pençesinde kendini hayal bile edemeyeceği yerde bulur. Aşk mührünü karşılıklı alınlara bir vurdu mu, kendisi söz sahibi oluverir. Sevda sağanağı yağar sayfalarına. Okuyucu kendini sevda akışı içinde bulur, toparlandığında kitap çoktan bitmiş, dinginlik gelmiş, gönülde tadı kalmıştır. Kadın ismine konu olmuş sevda işte budur dedirtir. |