Kitap Tanıtımı |
Nedim Gürsel bir roman tadında okunan bu kitabında gittiği her ülkeye kendini götüren değil, gittiği her yerde kendini bulan bir yazar portresi çiziyor, uzağın çağrısına kulak kesilerek edebiyat ve tarihin izinde farklı diyarlara götürüyor bizleri
Dün aktarmayı kaçırınca, Atina Havaalanında dört saat, bir sonraki Larnaka uçağını bekledim. Diğer yolcular gibi dünyaya olmasa bile Akdenizli kadınların istekle kıvranan gövdelerine, yaz günlerinin sıcağına, panjurları kapalı, loş odalara, kan ter içinde sevişmelerden sonra varılan derin öğle uykularına doğru savrulduğumu düşündüm. Gençlik yıllarımın vazgeçilmez kadınından acılar, sevinçler, kapışma ve tartışmalar değil de, adı gibi meleksi, bir hoş gülümseme kaldı geriye. Bir de kısık, yumuşak bir ses
Sanki bir telefon bekliyorum. Yılların ötesinden arayacak yine. Ego ime! diyecek; Benim! Yüzünü bile unuttum oysa. Ama sesi hâlâ içimde. Kederli biraz, alıngan ve sevecen. Tren akşamın sekizindeydi ama sen Katerinide yalnızdın. Evet, yalnızdım. Bana dönmeyeceğini biliyordum çünkü.
İlk aşkın, ilk kadının coğrafyası Yunanistan Ve olası bir savaşın eşiğinde Türk-Yunan ilişkileri.
Anadoludan sarhoş bir gemi gibi Akdenize açılan, hâlâ çözülmemiş sorunlarıyla KıbrısÜç dinin paylaşamadığı Kudüs Beyruttan Fasa, Mayorkadan Rodosa, Korsikadan Saraybosnaya, Barselonadan Parise, Berlinden Moskova ve Rioya uzanan bir yolculuk güncesi
Nedim Gürsel bir roman tadında okunan bu kitabında gittiği her ülkeye kendini götüren değil, gittiği her yerde kendini bulan bir yazar portresi çiziyor. Uzağın çağrısına adeta kulak kesilerek, bu çağrıya yanıt vererek, edebiyat ve tarihin izinde farklı diyarlara götürüyor bizleri; küreselleşen dünyamızla olduğu kadar kendi yazarlık serüveni ve anılarıyla da buluşturuyor. |