Kitap Tanıtımı |
Ölüm korkusu, yaşantımız boyunca sinsice büyür içimizde ve artık modernleştikçe giderek uzaklaşıyoruz mezarlardan.
Yaşayan Ölü Avcısı`nda mezarlar, yani kayıp bahçeler sakin, hareketsiz yerler değiller. Aksine kontrol altında tutulması gereken tehlikeli, ölümün gözle göründüğü, bütün duyularla hissedildiği mekanlar. Münzevi, naaşları son yolculuklarına tekrar tekrar yollamalı ve görevini asla aksatmamalıdır. Ama İstanbul değişimin eşiğinde, çünkü Münzevi ardında bıraktığı hayatından bir ölümle yüzleşecek ve ne münzevi ne de İstanbul eskisi gibi kalacak.
...Kötüler hep böyle yapardı. Burada suçlarını itiraf eder, hayatlarıyla yüzleşmeyi başarır, maskelerinden arınırlardı. Araf`tı burası aslında, sahiden de tarafsız bir bölgeydi. Ben, Toprak, Kuzgun, hatta Cafer; hepimiz işimizi yapar, yorum yapmazdık. Bazen işimiz yorum yapmak olurdu; ama genelde taraf tutmamaya özen gösterirdik. Bütün ölüleri severdik. Biz de ölecektik...
Edebiyatımızın yeni kalemi Seran Demiral; Yaşayan Ölü Avcısı ile fantezi edebiyatımıza sağlam bir adım atıyor. Seran Demiral, her karakterin iç dünyasını ustaca işlediği romanında bir mezar bekçisinin iç dünyasını anlatıyor. |