Kitap Tanıtımı |
Felsefe modern dönemlerde "teorik bir disiplin" olarak görülür. Montaigne, Nietzsche ve Foucault gibi felsefecilerin yapıtlarında ise "yaşama sanatı olarak felsefe"yle karşılaşırız. Montaigne, Nietzsche ve Foucault kendileri için özgün ve taklit edilemez bir hayat yaratmayı amaçlar, felsefeden tam da yaşamaya değer bir hayatın nasıl yaşanacağı konusunda yararlanır ve Sokrates´e yönelirler. Bu anlamda iki felsefe anlayışının varlığından söz edilebilir: İlki kişisel üslup ve özgünlükten olabildiğince uzak duran analitik felsefe anlayışı; diğeri üslup ve özgünlüğü içeren, edebi bir tarzı olan felsefe anlayışı.
Yaşama sanatı olarak felsefe Sokrates´le başlar. Onu ardıllarından ayıran iki önemli nokta vardır. İlki Sokrates hiçbir şey yazmamıştır. İkincisi dünya edebiyatının en canlı karakterlerinden olan Sokrates aynı zamanda en anlaşılmazlarındandır da. İronisinden, suskunluğundan ötürü bir muammadır ve bu yüzden onun adına konuşmaya, kim olduğunu açıklamaya çalışan bir sesler girdabına yol açmıştır. Oysa Sokrates sessizliktir! Tıpkı boş bir beyaz kağıt gibi bizi yazmaya davet eder, haykırmaya kışkırtır. Ölümle, kendi doğamızla; öldükten sonra "dünyanın bensiz de süreceğine duyulan korku"yla nasıl başa çıkacağıımızı gösterir. |