Kitap Tanıtımı |
'Felek, kalın sis tabakasından donmuş bakışlarıyla ablasıyla göz göze geldi. “Abla, kızımı, Tazegül’ümü çok özledim. Kızımın hasretine dayanamıyorum…” dedi, gözyaşları süzülüp akıyordu yanaklarından. Kader, kardeşinin sözünü yarıda keserek, “Felek, sakın aklıma geleni yapmayasın. Günahtır. Kadere rıza göster. Veren de O, alan da O.” diyerek teselli vermeye çalışıyordu. Daha da çok şey söyleyecekti ama sustu, bu sözlerin onun acısını dindirmeyeceğini biliyordu. Felek, Kader’in söylediklerini artık duymuyor; sisi, yağmuru hissetmiyordu. Tarlada orak tutmuş, harmandan saman taşımış, evinin inşaatına taş taşımış bu köy kadını çelikleşmiş parmaklarını mezarın toprağına daldırdı. Yaralı dişi bir aslan gibi, mezarın toprağını Kader’in şaşkın bakışları arasında kazımaya başladı. “Tazegül’üm, gül kokulum…” sözleri dudaklarından dökülürken, hızla, acıyla kazımaya devam etti. Kader, kardeşinin acısının, keder sınırlarını aştığını anladı. Sustu.' (Tanıtım Bülteninden) ) |