Kitap Tanıtımı |
İkinci Dünya Savaşı´nın en sıcak günleri. Sekiz yaşındaki Yahudi Maciek, teyzesi Tania ile birlikte, hayatta kalabilmek için varlığını, dinini ve ailesini reddeder ve sonunda sırf yaşadığı iç suçluluk duygusuna kapılır. Savaştan sonraki rahat yaşamını ilahi adaletin yerine gelmesi ya da doğaüstü bir gücün olaylara el koymasının sonucu değil, kesinlikle raslantısal bir ödül olarak algılamaya başlar; ilahi olan da adalet değil, bir tür kapristir sanki. Maciek, adalet duygusunu yitirir, günah kavramını ve nedensellik ilişkilerini sorgulamaya başlar. Klasik edebiyatın poetik adalet anlayışından çok etkilenen Amerikalı yazar Louis Begley, yarı otobiyografik öyküsünü anlatırken Dante´ye, Vergilius´a, Catullus´a göndermeler yapar, dünyanın ve adalet kavramının farklı bir tasarımını ortaya koymaya çalışır. Begley, ´Bildik, eski temanın asla tükenmeyeceğini, bu nedenle kitaplarının ölümle ve bu dünyadaki zahmetli varoluşumuzla, adalet, hak ve ceza kavramlarıyla ilgili olduğunu´ söyler. Bir yandan 11 Eylül saldırılarına anlamlı bir yanıt bulmaya çalışıp, dünyanın süper güçlerinin adalet anlayışlarını sorguladığımız, öte yandan postmodern edebiyat tartışmalarının ayyuka çıktığı şu günlerde, Savaş Yalanları, hiçbir ilahi gücün elini uzatmadığı bir hayatın, gerçeğin sınırlarını aşıp hikayeye dönüşmesinin güçlü bir anlatımı. |