Kitap Tanıtımı |
'K. köye vardığında akşam geç bir saatti. Köy kara gömülmüştü. Şatonun uzandığı dağda görülebilecek hiçbir şey yoktu. Sis ve karanlık hâkimdi. Cılız bir ışık dahi yoktu. K. uzun bir süre köye giden yoldaki tahta köprüde durdu. Issız gibi görünen manzaraya baktı. Sonra da gece kalacak bir yer arayışına koyuldu. İnsanlar handa hâlâ uyanıktı. Hancının hiç boş odası yoktu. Ancak gecenin bu geç saatinde gelen ziyaretçiden dolayı bir hayli şaşırmış ve kafası karışmış olmasına rağmen salona sereceği saman döşekte uyuması için ayarlama yapabileceğini söyledi. K. bu teklifi kabul etti. Şehirli kıyafetleriyle, yüzü bir aktörün yüzü gibi, küçük gözleri ve dikkat çeken kaşlarıyla genç bir adam, hancının yanında oturuyordu. Köylüler de hâlâ oradaydılar. Hatta bazıları daha iyi görebilmek ve duyabilmek için sandalyelerini çevirmişlerdi. Genç adam, gayet medeni bir biçimde, K.’yı uyandırdığı için özür diledi. Şato bekçisi olduğunu söyleyerek kendini tanıttı.' K.’nın ‘Şato’ macerası başlamıştı artık... (Tanıtım Bülteninden) ) |