Kitap Tanıtımı |
Türkiyede ilk kez basılan On İki Sandalye, hemen her Sovyet yurttaşının okuyup filmini izlediği, pek çok dile çevrilmiş bir mizah klasiğidir. İlya İlf ve Yevgeni Petrof adlı iki gazeteci tarafından 1928 yılında yazılan bu popüler mizah romanında, yeni yeni oturmakta olan Sovyet sisteminde hâlâ varlığını sürdüren bürokratizm, yetkiyi kötüye kullanma, adam kayırma, toplum değerlerine zarar verme gibi uygulama ve davranışlar sert bir eleştirinin hedefi yapılır.
Romanın konusuna gelince Her şey, ölüm döşeğindeki yaşlı kadının sırrını damadına açıklamasıyla başlar. Çarlık yönetimi sırasında soylular birliği başkanlığı yapan damat İppolit Matveyeviçin kulak kesilmesine sebep olan sır şudur: Zengin dul, Sovyet idaresinin eline geçmesin diye, sahip olduğu 150 bin ruble değerindeki mücevheri, el konulup Huzurevi olarak kullanılan konaklarında gizlemiştir; yemek odası takımını oluşturan on iki sandalyeden birinin döşemesi altına
Zavallı kadının cenazesini defnetme işini bile cenaze levazımatçısına devreden bay İppolit Matveyeviç, kolları sıvayıp sandalyelerin peşine düşer. Daha yolun başında profesyonel bir dolandırıcı olan Ostap Bendere rastlar ve mücevherleri arama işinde onunla ortaklık kurar. Ne var ki, sandalyelere ulaşmak kolay olmayacaktır. Çünkü Huzurevinde bir tek sandalye kalmıştır, o da Ostap tam izini bulmuşken Huzurevi yöneticisinin aç gözlü yeğeni tarafından pazarda satışa çıkarılmıştır. Öteki sandalyelere gelince, her biri adeta ülkenin bir köşesine savrulmuştur.
Böylece iki kafadarın Stargorod kasabasında başlayan maceralı yolculuğu çeşitli kent ve kasabalardan ta Kafkasyaya kadar uzanır. Mücevher peşindeki düzenbazların bir de rakipleri türer. Meğer yaşlı kadın, sırrını günah çıkarttığı papazın kulağına da fısıldamıştır, o da sandalyelerin izini sürmektedir. Ostap Bender ve İppolitin yolu, rakipleriyle bazen kesişip bazen ayrılır; Rusya kazan, onlar kepçe sandalyeleri arayıp dururlarken okuru da peşlerinden kahkaha dolu bir yolculuğa çıkarırlar. |