Kitap Tanıtımı |
Zaman: Yirminci yüzyılın başı. Yer: Zürih yakınlarındaki Burghölzli Psikiyatri Kliniği. Sanat tarihçisi Pilgrim, bir dizi başarısız intihar girişiminden sonra ölemediğini anlayıp klinikte tedavi görmeye başlar. Doktoru olan ünlü psikiyatr Carl Gustav Jung´a, ´ölmek istediğini, ama ölemediğini, insanlık durumunun içine sıkışıp kalmış olmaktan bıktığını´ söyler. Böylece, bilinenin aksine, kendin meslektaşlarından üstün gören, hırslı, küstah ve mistik bir kimlikle tanıtılan Jung ile, sonsuz yaşamın ve zamanın olanca ağırlığını bilincinde taşıyan Pilgrim arasında bir çekişme başlar. Bu kavgaya, her ikisini de azarlayan, cezalandıran ve sorgulayan iç sesleri de karışır; Pilgrim´in belleğinde taşıdığı ve güncelerine aktardığı uygarlıkların ortak anısı da katılınca, Jung en önemli kuramına ulaşır: ´tüm insanların paylaştığı ortak bir bilinçaltının varlığı´. Pilgrim´in gizemli geçmişi, Zürih´teki klinikten zamanın ötesine uzanan bir yolculuk yaparken, Timothy Findley, başkalarının bilinçaltıyla kendi bilinçaltı arasındaki bağların ve tarihin dayattıklarının içine hapsolup kalmış bireyin kendini aramasının öyküsünü anlatıyor. Son on yılın psikoloji temelli en önemli birkaç romanından biri olan, gizem, din, tarih, psikoloji ve felsefenin ilginç bir karışımından oluşan Ölümsüzlük ve Pilgrim, bireysel akıl sağlığının deliliğin hükmündeki bir dünyada herhangi bir anlamının olup olmadığını sorguluyor.
(Arka Kapak) |