Kitap Tanıtımı |
Hayretler içinde etrafımıza bakıyoruz. Neredeydik? Nereye çıktık? Ve nereye döneceğiz? Yüz yıl yaşayanlar bu muammaların uçlarını bir araya getiremiyorlar. Bu büyük soruların karşısında aksakal da kundak kadar cahil. Gerimizde ve önümüzde geçilmez iki sınır var: öncesizlik, sonrasızlık. Bu sınırda bilim ve düşünce duruyor. Beyin, topaç gibi dönerek bulamadığı, tanıyamadığı bir var sayılan kuvvetin büyüklüğü karşısında korku titremeleriyle secdeye yatıyor. Bu geliş gidiş nedir? Hiçliğin derinliğinde tertemiz iken niçin bu dünyadan günah işlemiş olarak dönüyoruz? Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanatı, halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş, eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa, gericiliğe, bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış, İstanbul’un kenar semtlerinde, mezarlıklarında, Çingene mahallelerinde, köşklerinde, Şirket-i Hayriye vapurlarında, gazinolarında, sayfiyelerinde dolaşmış, okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye, mirasyedilerden iç güveyilere, dilencilerden dadılara, kalfalara, Çingenelerden Rumlara, Ermenilere, Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir. (Tanıtım Bülteninden) ) |