Kitap Tanıtımı |
"Bana bir ülkenin çıkardığı sesleri gösterin, size o ülkenin nasıl bir ülke olduğunu söyleyeyim," diyebilir mi kimse? Önce, bir ülkenin "çıkardığı ses"lerden ne anladığımızı belirtmemiz gerekir. O ülkenin doğasının, toplumunun, yaşadığı uyumun ve kaosun doğurduğu sesler mi? Yoksa yaratıcılarından ses büyücülerinden gelenler mi?
Bugün, Macaristan´ın sesi deyince Janacek geliyor aklımıza; Polonya deyince Chopin, Fransa deyince Debussy ya da Ravel, Rusya deyince Şostakoviç. Şüphesiz tek bir besteci yetmez, yetmeyecektir bir ülkenin tını ayrıcalığını tanımlamak için, ama bir tek besteciden kaynaklanan, yeryüzüne dağılan sesler bile temsil ettiği, parçası olduğu ülkenin sessiz durmasının, algılanmasının engellenmesini sağlıyor, bunu unutamayız.
İşte, bir avuç çağdaşıyla birlikte, Necil Kazım Akses´in Türkiye için simgelediği gerçeklik bu. Bize kulak verecek Dünya, önce onları duyacaktır. Akses usta, bu yüzyılın neredeyse bütününü katetti. Çağından dönüp ona çarpan uğultuyu duydu, dinledi, süzdü, ayıkladı. İnanılmaz bir dirençle, mahşerin içinde koyu bir yalnızlık çekerek ses verdi: Notaları yoğurdu, boyadı, yonttu, nakşetti: Bize sunduğu o özel yapıt hala hakkıyla dinlenmeyi bekliyor.
Evin İlyasoğlu, parçaları dağınık duran bir mozayiği olağanüstü bir titizlikle araştırdı, topladı, yeniden kurmayı üstlendi. Ortaya sürükleyici, kuşatıcı, müzikle hayatı büyük ustalıkla iç içe geçiren sağlam bir yapıt çıktı.
(Arka Kapak) |