Kitap Tanıtımı |
Kameri ayının son gecesiydi. Gece zifiri karanlıktı. Mağara hiç olmadığı kadar heyecanlı bir sığınağa dönüşüyordu. Dışarıda Kıtmirin sessiz havlayışı, Çobana mağarayı işaret ediyordu. Roma halkının acımasız çığlıkları, önce göğün katlarında dönüyor, sonra dağa çarpıyor, daha sonra kayalara vurup, mağaranın boşluklarında yankılanıyordu. Tüm İsevileri bir araya getirin, onları diri diri yakacağız! Olimpus tanrılarının cansız varlıkları, ruhsuz bir şekilde tüm olanları seyrediyordu. Helen bağırıyordu: Onların ruhu yok, görmüyor musunuz, ruhları yok! Yok, yok işte!
Olay mı? İşte ben ve uyku! Mekân mı? İşte dağın görkeminin içerisinde, bir sığınak olan uyku Mağarası! Zaman mı? İşte Hz İsadan 137 yıl sonra! Vakit: Doğu Roma İmparatorluğunun 890. Yılı! Ben mi? Aşkın refakatinde Kız kulesinden Nile gönül vermiş bir Rüya! Gözlerimi aşkla kapıyorum ve halim ölümü diriliş ile hatırlamakla yükümlü olan yazarın uykudaki hali. Şimdi uykuda kalbim ve kelam yağıyor uykudaki halime. Çünkü öykümün bahtında uyumak var, önce uyuyacak gözlerim, sonra aydınlığa uyanacak. Hikmetli bir uykudan, hikmetli bir uyanışa uyanacak gözlerim. Ve kalbimde asırlık bir aşk sızlayacak |