Kitap Tanıtımı |
"1960`lı yıllarda Türkiye`de kurulu antidemokratik düzenin sınırlarını belirleyen çitler göğüslene göğüslene gerilere itildi ve demokratik özgürlükler alanı genişletildi. Başlangıçta `sosyalizm` sözcüğü bile yasaktı."
"Belirtmenin gereği yok: Türkiye`de milli güçlere dayanmayan, onları temsil etmeyen bir iktidar ulusal sorunda demokratik bir politika izleyemez. Böyle bir politikayı ancak milli demokratik devrimi gerçekleştirmeyi, Türkiye`yi tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülke katına yükseltmeyi kutsal amaç bilen, Türkiye toplumunda bütün ulusal güçlerin gerçek temsilcisi bir halk iktidarı yürütebilir..."
"Bazı genç arkadaşlarda gizliliği idealize etme eğilimi var. Gizlilik (illegalite) belli koşullarda katlanılması zorunlu bir bela. Hiç de özenilecek bir yanı yok. Karşındaki güçler ağır basmış, seni yeraltına itebilmiştir. Sen de başka yolu olmadığından mücadeleyi oradan sürdürmek zorundasın. Nankör bir çalışmadır bu; iğneyle kuyu kazar gibi. Mücadelenin bir hedefi o durumdan kurtulmaktır; gün ışığına çıkabileceğin, yığınlara ulaşabileceğin demokratik ortamı yaratmaktır. Yani legalite uğruna mücadele, demokrasi mücadelesi."
"Ama bu, yalnızca yaşadığımız tarihsel anın bir görüntüsüdür. Kapitalizm henüz insanı yüceltmeyi birinci amaç bilen insanların coşku ve yaratıcı ruhla kurduğu hakiki sosyalist toplumla karşılaşmadı. Bunun ütopya olduğunu iddia etmek insanlığın geleceğinden umudu kesmek olur. Çünkü kapitalist düzende insanlık için gelecek yoktur. Kapitalizmin çağımızın sorunlarını çözmek şöyle dursun bu sorunları belli bir andan sonra çözümsüz hale düşürdüğü ortadadır.
Bütün bilimsel ve teknolojik ilerlemelere karşın kapitalizmin başarabildiği tek şey yoksulluğun en derinliklerine itilmiş büyük insanlık okyanusu ortasında tüketim toplumları denen adacıklar yaratmak olmuştur. hem de doğanın neredeyse onarılmaz şekilde tahribi pahasına, dünyamızın çölleştirilmesi, çöplüğe çevrilmesi pahasına."
(Arka Kapak) |