Kitap Tanıtımı |
Bizler öyle bir medeniyetin temsilcileriyiz ki ceddimiz Osmanlı insanı son derece önemli sevgi ve saygı odağı hâline getirmiş, bunun olumlu yansımaları olarak da, kültür, tefekkür ve medeniyet tarihine yeni yöntem, vasıta, kurum ve kuruluşlar armağan etmiştir. Devlet-Millet eliyle yapılan cami, çeşme, han, hamam, şifahane, darülaceze, imarethane gibi mücessem eserlerin yanında, halk tarafından çeşitli vakıflar aracılığı ile insanların istifade edecekleri binek tasları, mola tasları gibi insanı hayrete düşüren ilginç hayır eserleri de kazandırmışlardır. Bunların yanında hayvanlara da sevgi vardı; o devirlerde bir binanın güneş duvarında bir kus sarayı varsa kimse buna şaşırmaz; çünkü dedelerimiz kuşları, köpekleri, kedileri pek severmiş. sokak hayvanlarına barınak, kus evleri, bunlar için sulaklar, yalaklar yapılırdı...
Her gün önünden kayıtsızca geçtiğimiz tarihî eserlerimizin bir çoğunun ne anlam ifade ettiğini, ne ise yaradığını ve tarihte ne gibi bir misyon üstlendiğini bilmiyoruz. Merak edip araştırmıyoruz da. Oysaki ceddimiz yaptığı birbirinden anlamlı ve zarif eserlerle bir vakıf medeniyeti oluşturmuştur. İste bu hayır eserlerinden bir tanesi. Osmanlı iffet ve utancından dolayı fakirliğini gizleyenler; onur ve vakarından dolayı ihtiyaçlarını kimseye açamayanlar için, yine onlara alan el olmanın utanç ve ezikliğini yaşatmamak, şahsiyetlerini zedelememek ve onları istemek zorunda
bırakmamak için gayet zarif yardım yolu geliştirmiş SADAKA TASLARI
Sayıları gün geçtikçe azalan bir zamanlar İstanbul da 160 adet olduğu sanılan ne ise yaradıkları, kimler tarafından ve ne zaman dikildikleri hakkında bir çoğumuzun hiçbir fikrinin olmadığı sadaka tasları gayet sade, mütevazı fakat sade oldukları kadar da çok derin anlamlar ifade eden, bu her türlü takdirin üzerindeki, fazilet abidelerimizin bir zamanlar üstlendiği misyonu ciltler dolusu kitaplar bile anlatamaz...
Özellikle günümüz insanının en temel ihtiyaçlarını karşılamak için bile hemen bas vurmak zorunda bırakıldığı, her köse basına kurulu bir tuzak gibi dikilmiş, ruhsuz, acımasız ve soğuk bankamatik makinelerinin kirli yüzünü ve bu kurulu tuzaklara kapılarak faiz belası pençeleri arasında inim inim inleyen, ocağı sönmüş, yüz binlerce zavallı insanın feryadını duyduktan sonra, bu sade, yalın ama alabildiğine mütevazı sadaka taslarının değerini, ne anlam ifade ettiklerini daha da iyi idrak ediyoruz... Tabi bazılarının da neden bu taslara ilgisiz ve duyarsız kalarak görmemezlikten
geldiklerini!...
Meğer bunlar tas değil sıcak as, ihtiyaç gah, acil çıkış kapısı,, can simidiymiş... Sadaka taslarının üstlendiği misyonu iyice anlamak, onları birer şeref abideleri olarak diken dedelerimizin beslendikleri kaynakları iyi tespit ve tahlil etmek, bu faziletli, davranışın alt yapısını oluşturan düşünce yapısını anlamaya çalışmak için sadaka taslarına değinmeden önce İslam iktisat sisteminin de esaslı bir tarafını teşkil eden kadirşinaslık, fazilet, atıfet, ihsan, müsamaha
ve temizlik prensiplerine dayalı İslamda sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın kriterleri üzerinde kısa da olsa durmaya çalıştık. Bu konuda çok değerli ilim adamlarımızın görüşlerine yer verdik. Yine Osmanlı tarihinden bazı satır araları, ilginç hikaye ve anekdotlara da yer verdik. İstanbulda yüzlerce cami, türbe, çeşme, mezarlık gibi sadaka
taşlarının bulunabileceği muhtemel yerleri dar ve kısıtlı imkânlara rağmen elimden geldiği ölçüde araştırıp, günümüze ulaşabilenlerini tespit etmeye çalışarak fotoğraflarını çektim. Ayrıca bu çalışmada Bursa, Ankara, Sivas, Konya, Kastamonu, Kayseri gibi şehirlerimizden birçok değerli araştırmacının tespitlerine de yer vererek bugüne kadar geniş çaplı bir araştırma yapılmayan ve haklarında çok az bilgi bulunan bu abidelerimiz için ileride çalışma yapanlara da bir ışık tutmak düşüncesi ve dileği ile bu mütevazı çalışmayı ele aldım. |