Kitap Tanıtımı |
Padişahın sarayı bunların evin karşısındaydı. Görenleri hayran bırakacak kadar oldukça güzel bir yapıydı. Padişahın kızı Keloğlan'a aşık olmuştu. Keloğlan güvercinlerini uçurmak için dama çıktığı zaman kız da nedimeleri ve halayıklarıyla balkona gelir, Keloğlan'ın güvercinlerini izler, ıslığını dinlerdi. Bazen de gözle ve çeşitli işaretlerle Keloğlan'a bir şeyler anlatırdı ama Keloğlan aldırış etmezdi, sanki kızın varlığından habersizmiş gibi davranırdı ama işin doğrusu Keloğlan da padişahın kızına aşıktı ancak kızın bunu bilmesini istemiyordu. Padişahın hiçbir zaman kızını bu dünyada yalnızca bir keçisi ile on, on beş güvercini ve yaşlı bir anasından başka hiçbir şeyi olmayan kel bir adama vermeyeceğini ve eğer verse bile padişah kızının onların dumana bulanmış kulübesinde kalıp yaşayamayacağını biliyordu.
Padişahın kızı her işi deniyor ama Keloğlan'ı bir türlü konuşturamıyordu. Hatta bir gün bir koyun yüreğini delik deşik edip penceresine astı ama keloğlan yine dönüp kendisine bakmadı. Çalı çırpı yığınlarının yanında güvercinlerini uçuruyor, ıslık çalıyor ve annesinin çıkrık sesini dinliyordu.
Sonunda padişahın kızı hastalanıp yatağa düştü. Artık balkona çıkamıyor ve Keloğlan'ı izleyemiyordu. |