Kitap Tanıtımı |
'KEFARET İBLİS’TEN MİRAS KALDI!' 'Kefaret ödemek; geçmişle yüzleşmekten, suçluluk ve günahkârlık duygusuyla mücadele etmekten daha kolay… Kendini kurban rolüne sokmak, Tanrı’nın bağışlayacağı umuduyla kendi hükmünü vermek veya haksız yere ceza çekmek; yetişkin olmaktan çok daha kolay... İnsan yetişkin parçasını iktidara taşıyamadığında içindeki çocuk parçasıyla kurban olmayı kendiliğinden seçmiş olur, böylece yaşadığı her elemi veya yolunda gitmeyen her işi günahlarına kefaret sayar, kefaret ödemenin günahlarını azalttığını sanır. Bir günahın hatta kendi işlemediği bir günahın kefaretini ödemek; insanı ‘günahsız’ yapmaz, günahtan uzak tutmaz, aksine yeni günahlara davetiye çıkarır. Çünkü kefaretini ödeyerek günahından arındığına inanan, yeni günahların peşine düşer...' 'ÇOCUKLAR VE GENÇLER MASUMDUR!' 'Kaputbezini söküp yatağı açmak, yünlerini çıkarıp havalandırmak gerekiyordu; kimi yeri sertleşmişti. Engebelerle dolu yatakta dilediğince hareketlenemiyordu. Yorgan da çekiliyor, büyümekte olan biçimsiz ayaklarını açıkta bırakıyordu. Ayakları üşüyordu; ama bir yerleri sanki sonbahar güneşi değiyormuş gibi belli belirsiz ısınıyordu. Ayakları kademe kademe büyüyor, büyüyor, büyüyordu. Büyüdükçe saraya giden yolu daha hızlı alıyordu. Ne hoş, ne tatlı! Ne yazıyordu girişin üzerinde? Zevkler Sarayı. İçindeki ses zindana atılacağını söylüyordu. Ah! Kim dur diyebilir kendine, bu kadar ilerlemişken hem de! Ne hoş! Ne çabuk! Zindanda ölüyordu. Kefeninin üzerinde iki damla leke… Oysa temiz gitmek gerekirdi ahirete. Yo, ölmüyordu, ölmeyecekti; yine de yem olacaktı çıyanlara, bin bir çeşit böceğe ve solucanlara. Bu nasıl bir ceza!' (Tanıtım Bülteninden) ) |