Kitap Tanıtımı |
Tarihin ana ırmağı büyük şehirlerin vadisinden akar. Bu akışın uygarlık dediğimiz birikimleriyle örüten büyük şehirlerin çevre ve hayat dokusunda dünyanın. İnsanlık durumlarının her değişimi bir öncekiyle örtüşür ve bize bir tarih içinde, onunla birlikte oluştuğumuzu anlatır. Bunlar, birleşerek varoluş maceramızı oluşturan ayrı anlatılardır, büyük şehirlerin kimliğidir. Büyük şehirler, akışın yer değiştirdiği ya da kabardığı anlarda tıpkı canlı bir varlık, hatta insanın kendi gibi zaman ve tarihle olan ilişkilerini yeniden kurabilmek için "mücadele" ederler. Bu, sarsıntıların, altüst oluşların yeni bileşimlerle yüklü olduğu bir geçiş dönemidir. Şehirlere bu sürecin aynasında bakmak, hayatlarının en önemli kesitinde onlara yaklaşmak, sadece tarihe daha yakından tanıklık etmek değil, bir kutlama, bir felakate ya da veda anında bir dostun yanında olmaktır. Bu dizimizde böyle bir ilgi ve yakınlığı çoktan hak etmiş olan şehirlerin hikayeleri yeralıyor.
Bu kitapta, 20. yüzyıl başındaki Svadeşi İsyanı ile 1971deki Naksalit hareket arasında kalan zaman diliminde Kalkütanın siyasi ve sosyal tarihi anlatılıyor: Manifestocuların ve terörist grupların, grevcilerin ve militanların, kadınların ve şairlerin Kalkütası; İngilizleri kovmak isteyen savaşçı Kalküta; Gandhinin önlemeye çalıştığı katliamlarla ve açlıkla dolu Kalküta; Montparnasse âşığı ressamların, Cannesın, Berlinin ünlü sinemacılarının Kalkütası; Kübadaki, Pekindeki, Cezayirdeki, Vietnamdaki gelişmelerle sarsılan Kalküta... Devrimin içinde yokolmuş, ölmeden ya da hapse düşmeden evvel kenti arındırmak için kırsalı keşfeden bir gençliğin kenti. İsyanlar kenti, hümanist kent. Bu kitapta yapılmak istenen, ardına saklandığı kirli maskeyi sıyırıp, Kalkütanın gerçek yüzünü ortaya çıkarmak, bir halkın sesini duyurmaktır. Viktorya Devrinin bitmesiyle ortaya çıkan Komprador Devrinin bütün çelişkili çizgilerini taşıyan bir yüz, bir ifade bu. Tarihte Asya devri başlarken halkın yükselen, kaynayan ve kanayan sesi... |