Kitap Tanıtımı |
Hudeybiye andlaşmasının sonuna
gelinmiş, antlaşmanın maddeleri
taraflarca imzalanmıştı. Başta Hz. Ömer
olmak üzere orada bulunan sahabilerin
büyük bir bölümü bu antlaşmayı hiç de
içlerine sindirememişler, bu konudaki
hoşnutsuzluklarını açıkça dile
getirmişlerdi. Her şeyden önemlisi, umre
yapamadan geri döneceklerdi
Medine'ye. Halbuki kesin umre
yapabilme ümidiyle yola çıkmışlardı.
Her şey bitmişti, yapılacak bir şey
kalmamıştı, şimdi Medine'ye geri
dönülecekti. Fakat beraberlerinde
getirdikleri kurbanlıklar vardı, umre
yapılamamış olsa da onların kesilmesi
gerekiyordu, ve ardından da saçlar tıraş
edilmeliydi. Allah'ın Rasûlü (s.a.v) ashabına buyurdu ki: "Kurbanlarınızı
kesin, saçlarınızı tıraş edin!" Hiç kimse duymamıştı, dönüp bakmıyordu
bile.
Evet, bir yanlışlık yoktu, hiç kimse oralı değildi, Aynı emri üç defa
tekrarladı. Fakat bir tek kişi yerinden kıpırdamamış, bakışıp duruyorlardı.
Çok üzülmüştü buna. Olacak şey değildi. Çünkü ashabı kendisine ilk defa
böyle toptan itaatsizlik ediyor, emrini yerine getirmiyordu. Beraberinde
sefere çıkardığı eşlerinden Ümmü Seleme validemizin yanına geldi. Biliyor
musun, ümmetim ilk defa bana itaat etmedi, hem de toplu olarak, dedi.
Ümmü Seleme validemiz: "Ey Allah'ın Rasûlü! Onların şu anda içinde
bulunduğu durumu biliyorsun. Onları bağışla, sen şimdi onlara hiçbir şey
söyleme. Haydi kendin kurbanını kes, başını tıraş ettir, başka bir şey
yapma."
Aynen öyle yaptı Allah'ın Rasûlü (s.a.v), hiç kimseye bir şey söylemeden
kurbanını kesti ve saçını tıraş ettirdi. Allah Allah, o da neyin nesi? Onu
gören bütün sahabiler derhal yerlerinden kalkıp fırladılar ve kurbanlarını
kesmeye başladılar. Hatta birbirlerini çiğnercesine hücum ettiler
kurbanlarını kesmeye, ardından da saçlarını tıraş ettiler.
Evet, sözümüzün tükendiği, sözümüzün etkisini yitirdiği yerde, lafımızın
yalama yaptığı yerde insanlardan yapmalarını istediğimiz ne varsa önce
kendimiz yapmalıyız. Ardından onların da yaptığını göreceğiz. |