Kitap Tanıtımı |
"17. asır olarak kabul edilen Osmanlı Devleti'nin "gerileme "süreci aynı zamanda modernleşme süreci olarak, Avrupa'da ortaya çıkan "ilerleme" söyleminin etkisi altında devam etti. Bu dönemde askeri ve ekonomik gücün yitirilmesi ve yaşanan toprak kayıplarıyla siyasî açmazlar dünya görüşlerinin yeniden biçimlenmesinde etkili olmuş ve Avrupa-merkezli bakış açılarının ağırlığı gözlemlenmeye başlanmıştı. Batılılaşma süreci olarak adlandırılan süreçte Osmanlı Devleti'ndeki kurumlar, Avrupa'dakilere benzer biçimde yeniden yapılandırılırken bilginin oluşturulması ve kullanımı açısından önemli bir yer tutan eğitim kurumu da Avrupa'daki örneklere bakılarak yenilenmeye çalışılıyordu. Medeniyet kavramı da bu dönemde tartışılmaya başlanmıştır.
Medeniyet ile karşılıanan ve Avrupa'da kullanılan "civilisation" kavramı, Osmanlı münevveri için "ilerleme"nin yönünü gösterir şekilde kavranıyordu. Bu durum, emperyalizm ve kapitalizm ile Avrupa devletlerinin ekonomik, askeri ve siyasi hegemonyasının uzantısı olarak değerlendirilebilecek modern bilginin ve ondan beslenilerek inşa edilen uygarlık söylemine yaslanarak kurulmuş sosyal gerçekliğin Osmanlı münevveri açısından da kabul edilmişliğinin göstergesi olmaktadır. Bu sebeple medeniyet kelimesinin Osmanlı aydınları tarafından ilk olarak Tanzimat döneminde kullanılmaya başlanması tesadüf değildir: Medeniyet sözcüğünün dolaşıma ilk girdiğindeki anlamı Tanzimat ideolojisinin genel çizgisine paralel biçimde bilgi ve referans sistemi olarak Avrupa'yı esas alan bir anlamdadır ki bu anlam, modernleşme eğilimiyle de bütünleşiktir.
Geleneksel İslâm toplumsallığından yola çıkan bu çalışma; medeniyet yanı sıra medine, temeddün, umran gibi kavramlar dolayımında İslam Medeniyeti kavramının tarihsel boyutunu ve modernleşmeyle ilişkisini göstermeyi amaçlamaktadır." |