Kitap Tanıtımı |
İnsan “susuzluk” çeken bir varlıktır ve onun bu susuzluğunu sadece halis bir din giderebilir. Bilimcilik ve dinden kaçış bataklığına saplanması ise insanı daha çok susatır ve sonunda da ölüm döşeğine düşürür. İnsanî alanları ufuklarına kadar kateden ve bazı Batılı bilginlerin ifadesiyle dünyanın sonunu gözleriyle gören günümüz insanı dine ve vahye ihtiyaç feryadını ruhunun derinliklerinde işitmekte, yegâne kurtuluş yolunun, ilâhî vahyi kabullenmek ve peygamberlerin öğretilerine teslim olmak olduğunu adeta haykırmaktadır. Beden ve ruhunu dine teslim eden ve kendisini o Şirin’in Hüsrev’i ve o Leyla’nın Mecnun’u kılan insan için, bu dünyada öyle bir cennet vücuda gelir ki, yeşillik ve tazeliği ruh basiretini ve iç açıcı kokusu kalbin koklama duyusunu vecde ve sevince boğar. İnsanı ve dini doğru bir şekilde tanımamaktan kaynaklanan yanlış yorumlarla insanın dine bağlılığını dünyevî cehennem icat etme ve endişeye kapılma nedeni kabul eden kimseler, aslında yalancı bir cennete gönül bağlayan kimselerdir. Bu insanlara göre dinden kopmuş bir kimse, dini sadece ve sadece hayatının halvetleri ve kendi toplumsal inzivası için istemektedir. İnsanın yaratılışının ilk aşamasından, bu ve diğer âlemlerdeki varlığının sonuna kadar her şeyi ihata eden, üst tabakadan iç tabakalara kadar tüm varlığı kuşatan, varlıksal alanlar ile bireysel ve toplumsal sahaların tümünü hidayet ışığıyla aydınlatan bir dinin insanî alanlardan ayrılması, ister istemez ciddi bir boşluğa, yalnızlığa ve yıkıcı bir gurbete neden olacaktır. Bu sebeple de tüm varlığımızla bu dini gözetmeye ve korumaya çalışmalıyız. (Tanıtım Bülteninden) ) |