Kitap Tanıtımı |
Tanrıça kadın imgesinden, evrilerek oyuncak bebek imgesine dönüşen kadının adı, çağımızda çok yanlı olarak tartışılmaktadır. Kadının adından ve kendinden bu denli büyük ölçüde söz ettirmesi yaygın bir kanının ve tepkisel bir gereksinimin ürünüdür denebilir. Konunun değişik toplumlarda, ayrıksı kesimlerce değişik açılardan ele alınarak gündemde tutulması bunun en çarpıcı örneğidir.
Aydınlanma süreciyle başlayıp, sanayileşme ve şehirleşme hareketleriyle ivme kazanan, sonuçta sorunlu bireylerin üretildiği modern ve modern sonrası çağımızda kadın, kendini oldukça ihmal edilmiş bir yerde bulmuştur. Birey adına yaşanan bu yıpranış ve çöküş, kadın adına daha büyük yıkımlar ve tükenişler yaratmıştır. Böylece kadın her alanda kendini ve toplumsal yerini pek çok açıdan sorgulama ve denetleme gereksinimi duymuştur. Kadın, kadınsı varlığına uygun olarak sevgi, iş, evlilik, yaşam, aile gibi toplumsal işlevlerini yeniden gözden geçirmiş; tüm bunların dışına taşıncaya dek hepten ilişkilerini yeniden düzenleme gereği duymuştur.
Aldanan kadın, aldatan kadın, uyumsuz kadın, uysal kadın, kötü yola düşen kadın, magazin programlarında olay yaratan kadın, aşk cinayetlerine neden olan kadın, cinselliği ile olay olan kadın, kutsal bir değer olan kadın, taciz edilen kadın, töresel kuralların ve alışkanlıkların kurbanı olan kadın, adını sorgulamaya çalışan veya sorgulayamayan kadın, yalnızlığı yurt edinmek zorunda kalan kadın, yaşam kurbanı kadın, gizli yaşamların sessiz soluğu olan kadın ve daha birçok alana sığdırılmış değer olan/olamayan kadın. En önemlisi de yaşamın cehenneminde öz kıyıma tutsak edilmeye zorlanan kadın. Kendisi için çizilen yazgı coğrafyasında kendine yurt edinmeye çalışan kadının serüvenidir bu yaşam kavgası. |