Kitap Tanıtımı |
Saussure'ün "Genel Dilbilim Dersleri", Freud'un "Düşlerinin Yorumu", Wittgenstein'ın "Tractatus"u yüzyılın düşünce yaşamında ne oranda önem taşıyorsa, Claude Levi-Strauss'un "Hüzünlü Dönenceler"i de o oranda önem taşır. Antropolojinin bu çağdaş klasiği ilk kez dilimize kazandırılıyor. Levi-Strauss öncü bir bilim adamı olmasının ötesinde, dili kullanışındaki ustalığı, Avrupa-merkezliliği aşan bakışı ve lirik denilebilecek üslubuyla neredeyse Proust'la boy ölçüşen bir "yazar" kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Soru şu: İlk-el olan ile post-modern olan arası "biz" hangi dönencedeyiz?
Tadımlık
I - Yola Çıkış
Gezilerden ve gezginlerden nefret ederim. Oysa şimdi kendi gezilerimi anlatmaya hazırlanıyorum. Ama bu kararı vermek için ne çok bekledim! Brezilya'dan son ayrılışımdan bu yana onbeş yıl geçti; bu süre içinde sık sık düşündüm bu kitaba başlamayı; her seferinde bir tür sıkılganlık ve bıkkınlık duygusu beni engelledi. Bunca önemsiz olayı, bir özelliği olmayan ayrıntıları uzun uzun anlatmanın gereği var mı? Etnograflık mesleğinde serüvenin yeri yoktur; serüven sadece bir yüktür, verimli çalışmanın önüne çıkan bir güçlüktür. Yolda kaybedilen haftalar ya da aylar, kılavuz savuşunca işşiz güçsüz geçen saatler, açlık, yorgunluk, kimi zaman hastalık, ve daima, günleri boşuna tüketen ve balta girmemiş ormanların ortasında tehlikeli hayatı askerlik hizmetine benzeten binlerce zahmetli iş... İnceleyeceğimiz nesneye ulaşabilmek için bunca çabanın gerekli oluşu, mesleğimizin olumsuz özelliği olarak bakılması daha doğru olan bu yönüne hiçbir değer katmaz. Bu kadar uzaklarda aradığımız gerçekler ancak bu serüvenlerden arındırıldıktan sonra değer kazanır. Şüphesiz, bilinmeyen bir mitosun, yeni bir evlilik kuralının, klân isimlerinin tam bir dökümünün derlenmesi için (bu iş birkaç günde, bazen birkaç saatte yapılabilir), altı aylık bir yolculuğa, yoksunluğa ve usandırıcı yorgunluğa katlanılabilir. Ama örneğin, "Saat 5.30'da Recife körfezine giriyorduk; martılar haykırıyor, uzaksıl [exotique] meyve satıcılarını taşıyan kayıklardan bir filo, teknenin çevresinde kaynaşıyordu" türünden fakir bir anıyı kâğıda dökmek için değer mi kalemi ele almaya? Oysa bu türden anlatılar benim açıklayamadığım bir ilgiyle karşılanıyor. Amazon ülkesi, Tibet, Afrika, yolculuk kitapları, araştırma gezisi raporları, resim albümleri biçiminde dükkânları dolduruyor; bu kitaplarda okuyucuyu etkileme kaygısı, onun, önüne sürülen tanıklığı değerlendirebilmesini engelleyecek ölçüde önem kazanıyor. Eleştirel düşüncesinin uyarılması bir yana, okuyucu giderek daha fazla istiyor bu abur cuburdan ve şaşılacak kadar çok yutuyor. Şimdi bir meslek oldu gezginlik; ama sanılabileceği gibi çalışmayla dolu yıllar sonunda bilinmeyen olguları keşfetmeye dayanmıyor. Mümkün olduğunca çok kilometre doldurmaya ve kalabalık bir dinleyici kitlesini birkaç gün arka arkaya bir konferans salonuna çekebilecek resimler ya da filmler -renkli olursa daha da iyi- toplamaya dayanıyor. Dinleyicilerse bu bayağılık ve yavanlıkların, sadece anlatanlar bunları oturdukları yerde derlemeyip de, 20.000 kilometrelik bir geziyle kutsallaştırdıkları için, olağanüstü bir biçimde, yepyeni buluşlara dönüştüğünü sanıyorlar. |