Kitap Tanıtımı |
Şahendeciğim, gönlümü bugün sana tamamıyla açmak ihtiyacındayım. Ben bu dünyada çok şey görmüş, muhabbet tufanları içinde bocalamış, çok tecrübeler geçirmiş bir yaşlı adamım, işte itiraf ediyorum. Aramızdaki yaş farkını düşünmeyerek sevda hodbinliği ile sevgini dileniyorum. Sen bu lütfunla beni gençleştirecek, yaşatacak, bahtiyar edeceksin. Yılların yükü beni öldürmüştü, sen diriltiyorsun. Canlandırmak kuvveti Allah’a mahsustur fakat sen güzelliğinin harikası, gençliğinin feyziyle bu mucizeyi gösterdin. Şimdi benim yerime ayaklarına kapanan yirmi yaşında ateşli bir genç, taze bir âşık olsaydı, onun yalvarmalarında, öpüşlerinde bu minnetli sözlere karşı zafer kazanmış bir hak isteme görülecekti. Sana sahip olmakla sevgisinin şiddeti hafifleyecekti. Ben ise sana her dokunuşumda daha ziyade alevleniyorum. Bu aşkına düşkün kimseyi biraz da sen sev. Bir dost diye sev, koca diye sev, bir baba diye sev... Sev de nasıl seversen sev… Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanatı, halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş, eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa, gericiliğe, bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış, İstanbul’un kenar semtlerinde, mezarlıklarında, Çingene mahallelerinde, köşklerinde, Şirket-i Hayriye vapurlarında, gazinolarında, sayfiyelerinde dolaşmış, okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye, mirasyedilerden iç güveyilere, dilencilerden dadılara, kalfalara, Çingenelerden Rumlara, Ermenilere, Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir. (Tanıtım Bülteninden) ) |