Kitap Tanıtımı |
Menekşe Toprak, ikinci öykü kitabı Hangi Dildedir Aşkta coğrafyalar, kimlikler, kültürler arasında gidip gelen kahramanların bulunduğu sekiz öykü anlatıyor. Takıntılı aşk, yalnızlık, içedönüklük, cinnet, sanrılar, pişmanlıklar, arayışlar arasında yol alan öykülerde, çocuk kahramanlar da yetişkinler kadar paylarını alıyorlar hayattan...
Kendini karakalem desenlerle çizilmiş, ışığı pastel beyaz bir renkten ibaret bahçede buluyor nihayet. İnsanlar hareket halindeler burada.
Favorileri çenesine dek inen genç bir adamla göz göze geliyor. Baba, baba!
diye sesleniyor adama. Ama insan babasından daha yaşlı olur mu? Hayır, bu babası değil, her gün kahveye gelen o güzel yüzlü, sıcak, ama sıkkın bakışlı delikanlı... Delikanlı yaklaşıyor. Uzanıp elini tutuyor. Burası, bizim eğlence bahçemiz, herkes burada. Gel, sen de eğlen! Genç bir kadın, böyle tek başına bir odaya kapanıp geçmişle, başkalarının yaşamıyla uğraşmamalı...
Sağlıklı değil, hasta eder bunlar insanı.
Gir insanların arasına, eğlen!
Tadımlık
(Hangi Dildedir Aşk adlı öyküden)
Caddeyi, meydanın bir köşesinden kavis çizerek içeriye kıvrılan tramvay raylarını takip ederek buldu. Akşamın bu saatlerinde, dolmuş ve otobüs durakları, çoğunluk sarı renk taksilerden oluşan otomobiller, bütün boşlukları dolduran hareket halindeki insan kalabalığı, yükseklerde nerelere tutturulup gerildiği anlaşılmayan iplere asılı ay yıldızlı kırmızı bayraklar...
Alanı ardında bırakıp cadde boyu, sağlı sollu bir dalga gibi devinen insan seline karıştı.
Bu kalabalık, bu karışıklık; alışkın olduğu geniş meydanlardaki, caddelerdeki ferahlık ve açıklık yerine, daralma duygusu veriyor. Bu duygu yürüdükçe daha da arttı. Adeta iliklerine işleyen, bütün varlığını kıskıvrak yakalayıp hükmü altına alan gürültüyü, yekpare gümbürdeyen bir nabız atışına benzetti. Kalabalığı oluşturan ve çokluklarıyla, bütün tonların pastel sarı renge çaldığı flu bir polaroid fotoğraftaki o genç adamın zaten hafızasından silinmeye başlamış yüzünü hatırlamasını daha da zorlaştıran yabancı yüzler... Çoğunluk genç yüzler...
Kaç erkek Mustafa Şahin adını, hele kaçı Şahin soyadını taşıyordur bu şehirde? Bakışları bilinçsizce hep aynı yaşlardaki adamlara kayıyor, uzun uzun gözlerine bakıyor onların. Bazen, tekinsizlik duygusunu çoğaltan kirli bakışlar sırıtkan, pişkin ağızlardan çıkan, anlamını tam bilmediği laf atmalar yabancılığını hatırlatıp iyiden iyiye tedirginliğini artırıyor; bazen de kendisine yönelmiş ilgiden hem memnun, hem garip bir inanmazlıkla sıkılıp başını öne eğen birinin karşısında mahcup kalıyor. Oysa şehre gelmeye karar verdiğinde aklında ne Mustafa Şahin, ne de erkek kahvelerinde gözleri dışarıya kayıp dalgın dalgın boşluğa bakan, taksilerinde direksiyon sallayan, vapurlarda uyuklayan, ellerinde naylon torbalarla evlerine doğru yola koyulmuş, avurtları çökük, kaşları yıkık, kır yüzlerde Mustafa Şahin in izini süreceği vardı... Onun da saçları çoktan beyazlamış, yüzü pörsümüş; gözleri, kırışıklarla çevrilmiş derin çukurlarında gömülü olmalı. O da şimdi, şu karşıdan gelen, yanındaki genç kadına iştahla bir şeyler anlatırken bir yandan da önü sıra yürüyen daracık kot pantolonlu iki genç kızın poposuna bakan, açık alnı akşam güneşinin altında parlayan, takım elbiseli, iriyarı adam gibi dışadönük biri mi? Yoksa dişleri ve bıyıkları sigaradan sararmış, tütün rengindeki partal montu çelimsiz bedenine bol gelen baloncu gibi bezgin, içine kapalı mı? |