Kitap Tanıtımı |
"Doğu medeniyetleri konusunda en önemli otoritelerden biri olan Philip Mansel, bölgenin en kadim, en büyük ve en kozmopolit şehirlerinden biri için özlü ve zarif bir ağıt kaleme almış. Trajikliği ve zamanlamasıyla, bu kitap bize neden Halep'in yasını tutmamız gerektiğini muhteşem bir şekilde gösteriyor."
- William Dalrymple
Savaştan sonra Halep bir harabeye dönüştü. Sokakları karanlığa gömüldü ve nüfusunun büyük bir bölümü şehri terk etti.
Ama burası bir zamanlar Müslümanların, Hıristiyanların ve
Yahudilerin barış içinde bir arada yaşayıp ticaret yaptıkları, canlı bir dünya şehriydi. Asur, Pers, Yunan, Roma, Arap, Osmanlı imparatorluklarına ve Fransızlara ev sahipliği yapmış olan Halep kadar kadim ve renkli çok az şehir vardır. Osmanlı yönetimindeyken, İstanbul ve Mısır'dan sonra Halep imparatorluğun en büyük üçüncü şehri olmuştu. Zenginliğini İpek Yolu üzerindeki, dünya ticaret yollarının kavşağındaki konumuna, Ortadoğu'nun Venedik, İsfahan ve Agra'dan gelen tüccarları buluşturan en büyük çarşısı olmasına borçluydu. Bölgede özellikle yemekleri ve müziğiyle nam salmıştı. 400 yıl boyunca yolu Halep'ten geçmiş konsolos, tüccar ve seyyahların tanıklıklarından faydalanan Philip Mansel, Halep'in kültürel ve ekonomik zenginliğin zirvesinden çöküşüne kadar uzanan dokunaklı yolculuğunu anlatırken, iç savaşın parçaladığı şehre saygı duruşunda bulunuyor.
"Günümüzün en iyi Doğu tarihçilerinden biri, Ortadoğu'nun en önemli şehirlerinden birinin son derece ilgi çekici bir portresini çiziyor. Mansel'in Halep'i çağdaş okurlara Suriye'deki iç savaş nedeniyle kaybedilen dünya mirasını hatırlatıyor. Önemli ve sıradışı bir kitap."
- Eugene Rogan |