Geleceğin Sosyalizmi; Sosyalizm ve Demokrasi için Arayışlar
ISBN 9786055679235
Yayınevi Kalkedon Yayıncılık
Yazarlar Zeng Zhisheng (author)
Kitap Tanıtımı Bu kitap Renmin Üniversitesi Marksizm kürsüsü öğretim görevlilerinin yürüttükleri ortak bir akademik araştırma projesinin ürünlerini içermektedir. Kitap Geleceğin Sosyalizmi Üzerine, Bauillardın Simülark Düzeni, Post-modern Feminizm, Roemerin Emek Dışı SömürüTezi, EkolojikMarksizm, Post-modern Marksizm, 20. Yüzyıl Sosyalizmi, Radikal Demokrasi, Yeni-Emperyalizm, Pazar Sosyalizmi, Post-Modernizm, Renk Devrimleri ve Post-Marksizm olmak üzere 10 bölüm içermektedir. Kitabın yazıldığı günlerde, ABDden tüm dünyaya yayılan mali sermaye krizi ve bölgedeki taşları yerinden oynatan Arap dünyasındaki sarsıcı olaylar henüz ortaya çıkmamıştı. Fakat bu kitaptaki düşüncelerin önemli bir bölümü tamı tamına bu olayların habercisi olan gelişmelerin keskin gözlerle gözlemlenmesi ve analizi üzerinde şekillenmiştir. Kitapta J. Bellamy Fosterin de vurguladığı gibi, yine de son sözü ilerde nihai olarak halkların söyleyeceği ve yeni-emperyalizmin barikat ve havuzlama çabalarının yeni bir isyan çağını açacağı kesindir. Jean Baulliard, Fransayı olduğu kadar tüm dünyanın ilgisini üzerine çeken bir düşünür olarak, eleştirmenler tarafından post-modernizme karşı olan post-modern radikal olarak değerlendirilmiştir. Kitapta düşünürün başlıca eserleri ve düşüncesinin geçirdiği ilginç evrim ve geç döneminde geliştirdiği radikal post-modern simülark düzeni teorisi ele alınmaktadır. Yeni-emperyalizm eski silahları günün koşullarına göre dönüştürerek, silahlı güçleri ile başaramadığı değişimleri barışçıl yollarla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 1960 ve 70lerde sosyalist ülkeleri hedefleyen kadife devrimler, bugün renk devrimleri olarak eski sosyalist ülkeleri tamamen batılılaştırma ve kumanda edilen ülkeler haline dönüştürme amacıyla kullanılmaktadır. Araştırma, Batı destekli bu renk devrimlerinin analizi ile yeni-emperyalizmin bu boyutuna ışık tutmaktadır. 1990ların ikinci yarısından itibaren Türkiye solunun bir bölümünün Türkiye için de bir renk devrimi teorisi ürettiği dikkate alındığında, bu analizin tartışmaya önemli bir katkı sağlayacağını söyleyebiliriz. Klasik Marksizm ve klasik sosyalizm işçi sınıfının kapitalizmin sonuçlarına karşı çeşitli mücadelelerinin bir yansıması idi, ve doğuşundan hemen kısa bir dönem sonra Rusyada bir tez olmaktan çıkarak elle tutulur bir gerçeklik halini almıştı. Fakat asıl sorun sosyalizmin inşası ile birlikte başlıyordu. Hayatın dönüştürülmesi, klasik öngörü ve düşüncelerin yenilenmesini ve yeni yaratıcı deney ve arayışları talep ediyordu. Sosyalist güçlerin Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupada 1980lerin sonu ve 1990 başlarında aldığı ve tüm dünyada sosyalist ve ilerici güçleri sarsan büyük yenilgi, tekelci kapitalist güçlerin karşı karşıya bulundukları aşılmaz çelişmeleri ortadan kaldıran bir sonuca yol açmış mıdır? Veya bu yenilgi 65 yıla sığdırılan muazzam başarıları önemsiz ve değersiz kılmayı başarabilir mi? Pazar sosyalistleri dahil, 25 düşünür kitapta bu soruların yanıtlarını aramakta ve sosyalizmin geleceği için yeni öneriler ortaya atmaktadırlar. Aslında kitapta ele alınan eko-Marksizm bu sorulara verilen en önemli teorik ve pratik yanıtlardan biridir ve 20. yüzyıl Marksizmine ve 20. yüzyıl sosyalizmine yeni bir soluk katarak, Marksizmin ve sosyalizmin yenilikçi karakterini parlak bir şekilde yansıtmaktadır. Eko-Marksizm, Marxın kapitalizm koşulları altında insan ve doğa arasındaki ilişkilere getirdiği eleştirinin zamanımızın koşullarında yenilenmesi ve zenginleştirilmesidir. Bu akım şimdiden, kapitalizmin merkezlerindeki halkları uyarmakta ve örgütlemektedir. Post-modern düşünce sadece modern çağın felsefelerine bir eleştiri ve tepki değil, pratikte kapitalist gerçeklikte reformlar talep eden bir akım olarak 20. yüzyıla damgasını vuran düşün akımlarından biri oldu. Post-modernizmin, Marksizmi hedef alan hücumlarının Marksist felsefenin daha sonraki bazı çarpık yorumları karşısında kısmi bir haklılık taşıdığını kabul etsek dahi, post-modern düşüncenin Marksizm ile aynı çağdaş gerçekliği eleştirel bir biçimde soluduğu açıktır. Dolayısıyla, Marksizm ile post-modernizmin rekabet, çatışma ve karşılıklı etkileşim içinde olması kaçınılmaz olmuştur. 1980lerde ortaya çıkan post-Marksist politik teoriler ve post-modernist feminist akımın beslendiği kaynaklar arasında post-modern düşüncenin önemli bir payı bulunduğu bilinmektedir. Bir yandan modern felsefelerin insanlık için hiç bir değeri kalmamıştır, öte yandan insanlık, toplumları ve insanları atomlara parçalayıp, ideolojik olarak sömürgeleştiren yeni bir çağa, sanayi sonrası çağa geçmiştir. Bazı post-modern Marksist düşünürlere göre bu yeni çağ yeni bir iletişim veya söylem teorisi ile aşılabilecek ve insanlığın özgürlüğe doğru ilerlemesi hızlanacaktır. Araştırmada, J. Habermas, J. Derrida.,F. Jameson, E. Laclau ve C. Mouffe, post-Marksizm çerçevesi içinde incelenmektedir. Laclau ve Mouffenin post-Marksist politik teorisi sosyalizm ile demokrasi arasındaki ilişkiyi bu yeni çağın koşulları içinde yeniden ele alarak yeni solu tanımlamaktadır: Liberal demokrasinin çoğulcu bir temelde eleştirisinin, kendisi bizatihi devrimcidir ve soldur. Tersinden açıklanırsa devrimci ve sol olunabilmesi için eksiksiz bir çoğulculuğun benimsenmesi ön koşul olmalıdır. Halk hareketi ne kadar çok renkli ve ne kadar çok merkezli olursa, o denli sol ve devrimci olmaya adaydır. Kitapta incelenen post-modernizm ve Marksizm evliliğinin Türkiye boyutuyla incelenmesi yeni tartışmaları teşvik edici olabilir. Kitapta analitik-Marksizmin önde gelen isimlerinden Roemerin sömürü analizi detaylı bir biçimde ele alınmaktadır, kapitalist sömürünün eleştirisine yeni bir boyut ve tartışma katmaktadır. Marksizmi yenileme çabası durmaksızın ilerletilen bir süreç olarak düşünülmelidir.Bu kitap, her şeyi ve son sözü söyleme iddiasında değildir; o sadece okyanusta küçük bir damladır. Fakat bu damla okyanustan gelmekte ve onun içerdiği içerik ve bilgileri doğrudan yansıtabilmektedir. Okuyucu Çinde devrimci umutlarla kaleme alınmış olan bu eserde teorik eleştirinin anlamını daha derinden hissedebilecektir. Cem Kızılçeç