Kitap Tanıtımı |
İstanbuldan Ankaraya giden bir trenin yemek vagonundayız. Bir tiyatro ekibi, Çehovun Martısını sahnelemek üzere yola çıkmış. Kumpanya yemek vagonuna geçtiği zaman ekipten biri, köşeye oturuyor ve çevresini gözlemlemeye başlıyor; yazar, yönetmen, belgesel sinemacı ve oyuncular... Anlatıcımız, onları gözlemlerken giderek kendi anılarına, üniversite yıllarında yaşanmış, acıyla son bulmuş arkadaşlıklarına uzanıyor...
Fatih Balkışın Farsı, sık dokunmuş, göndermelerle dolu bir metin. Gençlik hayalleri insanı ne zaman terk eder? Yoksa bir yumruk gibi tıkanır mı boğazına? Sanatın insana kapılarını açması neden bu kadar zordur? Ve yaşamın her alanına yayılmış haksızlık, sanat ideallerinin içinde de yok mudur? Fatih Balkış, Farsta, kısıtlı bir alanda çok derinlikli bir hikâye anlatıyor. Dikkatli iç gözlemler, çarpıcı yaklaşımlarla, umutsuz da olsa çıkışı yine sanatın içinde arıyor.
Tiyatro koca bir farsa dönüştü, dedim kendi kendime. Bu kumpanya, oynadığımız drama ve yolculuğun kendisi ve bu ülke kocaman bir farstan başka bir şey değil. Saçmalıklar ve budalalıklar bütünü. Var olan her şey budalalık. İnsanlar topluca tiyatroda bir gerçeğin, henüz keşfedilmemiş bir gücün varlığına inanmak istiyorlar. |