Kitap Tanıtımı |
Öğretmenlerin özel yaşamları, çocukların sıra muhabbetleri, tatiller, aile ilişkileri, ödev toplayanlar ve ödev yetiştirmeye uğraşanlar, cezaya bırakmalar karşısında cezaya kalmalar... Michel Butor, Dereceler adlı kitabında okuru; insan hayatında izler bırakan lise yıllarına götürüyor. Butordan çığrından çıkan, zincirlerinden boşalan bir yazı-yaşam
Tadımlık
Nasıl gidiyor? Ya seninki? Biliyorsun, matematik benim en iyi dersim değil. Benim de. Hem bu defa, öğretmen bir dayı da değil. Ne demek istiyorsun? Hiç. O zaman sus. Konuşan sensin. Mösyö Jouret, eniştem... Söz ettiğim Jouret değil. Onunla tatile gitmiştim. Uzatma. Ama senin benimle ne alıp veremediğin var? Hiçbir şey, çok meraklı olan sensin. Yaptığına bakmıyorum, kaygılanma. Ben de bakmıyorum, düşün bir, sonra anlatırsın. Kime, neyi anlatacağım? du Marnetye mi... Sus, bize bakıyor. Konuşan sensin. Dayın da çok meraklı gibi görünüyor, tarih ve coğrafyacı dayın; benimkini ondan söz ederken duydum. Kime? Sus, bırak yazayım; öğretmen yaklaşıyor. 21 Aralık, tarih yazılısının sonuçları açıklandıktan sonra: Görüyorsun, ben ancak on ikinci oldum, sense beşinci, oysa yemin ederim çalışmıştım. Ben de çalışmıştım, ne olduğunu sanıyorsun? Söylemek istediğim bu değil; bak, bana karşı bir haksızlık yok, coğrafyada ancak sekizinciyim, tarihte on ikinci... Düşünsene, seni ilk sıraya koysaydı, çok göze batardı... Yazılı kâğıdımı okusan görürdün! Okumama gerek yok; sana hakettiğin nottan bir not eksik verdiğine okumadan da inanırdım, çünkü güvenmiyor, hepimizin aranızda anormal bir şey olduğunu hissettiğimizi pekâlâ hissediyor... Delisin sen! Sus, bize bakıyor. Neyin var senin bilmiyorum. Dinle. Alçak sesle konuş. Bana bakma! Daha alçak sesle konuş. Beni duyuyor musun? Haydi, acele et. Bizi yakalarsa, bizi başkaları gibi cezalandırmak zorunda kalır, çünkü son zamanlarda çok hoşgörülüydü. Söyleyeceğinin hepsi buysa... Hayır, değil, Mösyö Hutterin eniştem Baillyyle konuştuğunu Francis Hutter duymuş... Ya öyle mi? Dikkat... Haydi anlat! Ondan, dayından söz ediyorlarmış... Sus; bunu bir kâğıda yazıp ver bana. Sonra ona veresin diye... Aptal! Sus, bize bakıyor. Bizi cezalandıracak, birlikte cezaya kalacağız. Başka yere bakmasını bekle... Yemin et. Sus. Sen bilirsin. Neye yemin edeyim? Yazacağım kâğıdı ona göstermeyeceğine. Beni rahat bırak. İspiyoncu. Hiçbir şey göstermeyeceğim. Yaz bunu. Neyi? Bir kâğıt al. Dikkat. Yaz: Yemin ederim. İşte. Sen neyin üzerine yemin edersin? Bize bakıyor. Yaz: İzci şerefim üzerine yemin ederim ki... Sus. Yazmak istemiyor musun? Bırak beni. Cesaret edemiyor musun? Bize bakıyor. Bakıyor, ama bir şey demiyor, işte görüyorsun, hiçbir şey demeyeceğini biliyorsun. Ötekiler de bize bakıyor... Hiçbir şey öğrenemeyeceksin, sana hiçbir şey söylemeyeceğim. Sussana sen. Sen bilirsin. Yazdım. Bu kâğıdın üzerinde olandan Mösyö Vernierye, dayım Mösyö Vernierye söz etmeyeceğim. İşte yazdım. Şimdi imzala. Tamam. |