Kitap Tanıtımı |
Uyandığımda hava kararmıştı ve küçük mezarımın içindeki hava eskisinden daha ağırdı ve boğucuydu. Yatarken vantilatörü kapatmış ve kan içinde kalmıştım. Uzun süren şekerlememden sonra başım kazan gibiydi ve nerede olduğumu anlamadan evvel birkaç dakika geçmesi gerekti. Gece yarısını geçmiş olmalıydı çünkü müzik sesi gelmiyordu ve üst güvertede artık yürüyen kimse yoktu. Tek ses makine odasından geliyor, canlı yükünü karanlığın içinde taşırken inleyip hırıltıyla soluyan dev geminin kalbi güm güm atıyordu.
Güverteye çıktım, görünürde kimsecikler yoktu. Duman çıkan bacalara ve hayalet gibi görünen serenlere baktım önce, sonra başımı kaldırdım ve gökyüzünün açık, üzerine yıldızlar serpiştirilmiş siyah bir kadifeye benzediğini gördüm. Sanki bu uçsuz bucaksız ışık kaynağının üzerine bir perde çekilmiş gibiydi ve o tarif edilemez ışık kaynağından yıldızlar o perdenin üzerindeki küçük deliklere benziyordu. Şimdiye dek böyle bir gökyüzü görmemiştim... |