Kitap Tanıtımı |
İşittiğini tanımlamaya kalkışsa, ufak tefek, zayıf bir gövdenin
çıkarabileceği bir ses bu, derdi... Derviş'e öyle geldi ki, bir soru
soruyordu bu ses. "Ellerim nerede?" diyordu sanki. "Kollarım,
bacaklarım nerede, göstersene, içim nerede?" Arılar çoktan başının
etrafında dönmeyi bırakıp arkasındaki bir dala konmuş ama Derviş
fidan tarlasının ortasında kasılıp kalmış, beyninde uğuldamaya devam
eden bu sesi dinliyor, aslında aynı anda için için Zahide'yi aradığını
biliyor, onun kulağına eğilip bir yol göstermesini, gösteremese de
"Ne yapacaksın Derviş?" diye sormasını bekliyordu.
Kavgalar, patlamalar, köye getirilen cenazeler... Suna'nın Deniz'e
olan aşkı... Büyük sözler, insanın kalbini ve ruhunu cendereye sokan
ebeveynler... Tahakkümle hesaplaşan genç isyanlar. Uykusuz bir
Derviş, konuşulan Berkin, usul usul Alevi türküleri... Şimdiki zamanın
siyaseti, harareti ve bitimsiz deveranları...
Anne kokusu, toprağın nemi, karbonatlı çay ve tütün kokusu, aşk
kokusu; buhar, sabun ve ter kokusu... Yanık et, kan ve lağım... Arı
Fısıltıları, dünyanın kokusunu anlatıyor.
Menekşe Toprak, yaşamın beyhudeliğini maharetle anlatırken arıların
fısıltısına kulak kesiliyor. Duygun, öfkeli ve aşk dolu... |