Kitap Tanıtımı |
Çocuk ve Şiddet konusu, çocuk merkezli değil, çocuğun çevresi merkezli incelenmesi gereken bir konudur.
Sorunları gördüğümüz zaman, Nerde bu Devlet? demeyi çok seven bir milletiz. Çocuk ve Şiddet konusu bir Devlet sorunu değil, Evlat sorunudur.
Sorunun sebebi Devlet değil, ailedir. Her şeyin temeli ailede başlar. Şiddetin tohumunun ailede döllendiğini unutmamalıyız. Aile, şiddet tohumunu bazen elleriyle dikiyor çocuklarının zihnine. Bazen medya vasıtasıyla şiddet tohumlarının çocuklarının zihnine ekilmesine seyirci kalıyor. Anne baba çocuğunu bazen kendi elleriyle zehirlerken, bazen de zehirlenmesine engel olmama hatası yapıyor.
Allah (cc) katil çocuk yaratmaz. Doğuştan katil insan yoktur. Öyleyse insanın yetişme sürecini gözden geçirmeye mecburuz. Kim, nerde, hangi hataları yapıyor da, bir melek kadar tatlı ve masum olan bir bebek, katil olabiliyor büyüyünce.
İlk çalışmam olan Çocuk Eğitiminde 33 Hata kitabının önsözünde, Bu dünyada bana bir melek gösterin deseler, bir çocuğun yüzüne bakın derim. O saf, o masum, o günahsız yüz melekten başka neye benzetilebilir ki? diye başlamıştım.
Melek kadar masum, melek kadar tatlı, melek kadar günahsız olarak dünyaya gelen bir çocuk, Anne katili olabilecek kadar canileşebiliyorsa, bizler çocukları suçlamadan önce yetişme sürecini sorgulamalıyız.
Cinayetin her türlüsü kötüdür. Ancak Anne katili çocukların sayısının artması herkesi düşündürmeli. Annesine el kaldıran bir genci hangi kanun hangi emniyet müdürü hangi yasalarla zapt edebilir? Anne baba en önemli duvardır. O duvar yıkılırsa, yıkıntının altında sadece anne baba kalmaz.
Sabır ve Merhamet Eğitimi
Cezaevlerinde verdiğim konferanslar, mesleğime bakış açımı değiştirmeme sebep oldu. Hayatları mahvolmuş gencecik insanların karşısında konuşurken kendimi tuhaf hissettim.
Birçoğu anlık öfke patlaması yüzünden içeride yatıyordu. Bir anlık sinirle arkadaşını bıçaklayan, silahla öldüren gençlerin hayatı mahvoluyor. Kimi darptan, kimi cinayetten, kimisi de hırsızlık suçundan içerde yatıyor.
Ben öğretmenliğe başladığım zaman o gençlerin büyük bir kısmı ilköğretim ve lise öğrencileriydi. Ben kendimi ve öğretmenliğe bakış açımı sorguladım. Öğrencilerimi sabırlı ve / veya merhametli olmanın ne kadar önemli olduğunu öğretmek adına ne yaptığımızı sorgulamaya başladım.
Bir gence sabırlı olmayı öğretmek, ona Matematik öğretmekten daha önemli değil mi?
Bir gence merhametli olmayı öğretmek, ona Tarih ezberletmekten çok daha önemli değil mi?
Hırsızlık yaptığı için hapse düşen gençleri düşündüm. Alın teriyle helal para kazanma bilincini gençlere öğretmek için biz ne yapıyoruz?
Hapse düşen gençlerin bir kısmı içerde kendini sorgulayıp toparlıyor. Ancak sürekli cezaevlerinde çalışan arkadaşların söylediğine göre, önemli bir kısmı dışarı çıktıktan sonra tekrar suça bulaşıp içeri giriyor.
Suça bulaşmış çocukları / gençleri düzeltmek imkansız değil elbette. Ancak ne kadar zor, masraflı ve yıpratıcı bir süreç olduğunu sürekli mahkumlarla çalışan arkadaşlardan dinledim.
Bir insan suç işleyip cezaevine düşünce sadece kendisi mahkum olmuyor. Annesi, babası, kardeşleri, eşi ve çocukları da mahkum oluyor. Her cezaevi konferansına gidişimde, kapının önünde bekleyen insanların yüzlerine bakarım. Yetmiş yaşında bir anne sabahın ilk ışıklarıyla sıraya giriyor. Öğlene kadar soğukta, karda, yağmurda sıra bekliyor. Öğlen saatlerine yakın içeri giriyor. Birçok aramadan sonra evladını demir parmaklıklarının arasında görüyor. Yirmi dakikalık bir görüşmenin ardından gözyaşlarıyla dışarı çıkıyor. Yine yetmiş yaşına dayanmış, elinde bastonuyla yaşlı babaları görüyorum cezaevi kapılarında. Evlatlarını birkaç dakika görmek için saatlerce sıra bekliyorlar.
Gencecik eşleri kucaklarında yavrularıyla görünce daha çok üzülüyor insan. Daha otuz yaşına bile gelmemiş, biri kucağında biri elinde iki çocuğuyla sabahın ilk ışıklarında sıraya giren eşler var. Birkaç dakika eşini görmek için saatlerce sıra bekliyor. Görüşmeden sonra o çocukların psikolojisi nasıl olur bilmiyorum.
Görüşmeden sonra dışarıdakilerin gözü yaşlı oluyor genelde. Ya içeridekiler? Annesini, babasını, eş ve çocuklarını yolcu edip koğuşlarına döndükten sonra gözyaşlarını saklamak için çok çaba sarf ettiklerini biliyorum.
Bir insanın suç işleyip cezaevine düşmesi, sadece suçu işleyen acı çektirmiyor. Sadece suçlu mahkum olmuyor. Tüm aile mahkumiyet hayatı yaşıyor adeta. Biri içerde mahkum, diğerleri dışarıda. Bu gözlemimi eşi içerde olan bir tanıdığımla paylaşınca, Doğru diyorsunuz hocam! Biz bedenen dışarıdayız ama gönlümüz mahkum! demişti.
Bu kitap çalışması suça bulaşmış, cezaevine girip çıkan insanları kurtarmanın formülleriyle dolu değil. Bu kitap çalışmasının asıl amacı, bugünün çocuklarını korumak.
Bugünün çocukları yarınların mahkumu olmasın! diye yazılmış bir kitap var elinizde.
Anne katili nasıl yetişir? başlığıyla kitabın yayınlanmış olmasının en önemli sebebi, anne cinayetlerinin şiddetin zirvesi olmasıdır. Zirveye dikkatleri çekerek, zirveye çıkan yoldaki eksikleri göstermek istedim.
Diğer kitaplarımdan bazı yazıları bu kitapta da yayınladım. Özellikle Çocuklar Ayak İzlerinizi Takip Eder kitabında yayınladığım Çocuk ve Şiddet konusuyla ilgisi olan yazılarıma, bu kitapta da yer verdim. Konu bütünlüğü açısından faydalı olacağını düşündüm.
Fikir, görüş, tavsiye, eleştiri ve değerlendirmeleriniz için www.saitcamlica.com sitesinden veya [email protected] adresinden bana yazabilirsiniz.
Faydalı olması temennisiyle |