Kitap Tanıtımı |
Ay ışığında, üzüm bağlarını seyre doyum olmazdı bizim oralarda. Her hevengin dibinde, altın gibi toprak parıldardı. Beş parmaklı eller gibiydi, asma yaprakları. Size de el verirdi, dost, sıcak...
O uzak çocukluğumda, şıra olurdu üzümler; bir oda beyaz üzüm pestilleri, bir oda kara üzüm pekmezleri ile dolar, içki fabrikasının kamyonları yanaşmazdı kapılara. Üzümlerin ağlamcıl çığlıkları duyulmazdı o vakitler. Bağlardan geçilir de, öyle varılırdı köylere. "Sen ağlama kirpiklerin ıslanı." Büyük emmim, bu yanık doğu türküsünü söylerken uzaklara bakıp, dalar gider, onun baktığı dağlara ben de bakar, bir şey görememenin sıkıntısını yaşardım. Aslında o dağlarda, o uzak ovalarda meğer ne çok şey görmüşüm ki, bir film karesi gibi o anı durdurup, bunca yıldır saklamışım. O tek kareyi, şimdi çoğaltarak, gizemine ulaşmak varmış... |