Ağaç Zamanı
ISBN 9789750816857
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları
Yazarlar Roger Norman (author) | Betül Kadıoğlu (translator)
Kitap Tanıtımı Yazar, ağaçların büyülü dünyasında hapsolan küçük Alanın heyecanlı hikâyesini anlatıyor. Yeni odasında ilk gecesini geçiren küçük Alan alışık olmadığı sesleri dinleyerek uyumaya çalışırken, evin önündeki dev dişbudak ağacı eğiliyor, geriniyor, dallarıyla pencereye ulaşmaya çalışıyordu. Adamın korkusunu hissedince, kıkır kıkır gülmeye başladı. Bay Dişbudak gülüyordu, çünkü Ağaç Zamanının yaklaştığını biliyordu. Ağaç Zamanı gelince o da köklerini topraktan söküp çevrede dolaşacak, ağaç kardeşleriyle buluşacaktı. Ama önce, dallarına salıncak kurup canını yakan Adamdan intikamını alacaktı. Ağaç Zamanında sadece ağaçlar yürüyebilir ve konuşabilir, geri kalan herkes olduğu yerde donup kalır. Bu büyülü saatler başlayınca Bay Dişbudak Alanı kovuğuna atacak, ona hak ettiği cezayı verecekti. Fakat unuttuğu bir şey vardı. Ağaç Zamanının büyüsü, ağaç dallarındaki sincapları, kuşları, sinekleri etkilemediği gibi, küçük çocukları da etkilemiyordu. Ağaç Zamanının büyüsünden kurtulan Alan, bir turna sineğinin ve beklenmedik anlarda karşısına çıkan yeni dostların yardımıyla, Bay Dişbudakın ve insanları cezalandırmak isteyen diğer ağaçların öfkesinden kurtulup Ağaç Zamanının sonuna kadar dayanmak zorunda. Acaba bunu başarabilecek mi? Roger Normandan çocuklar için doğayla içiçe geçen yeni bir macera! Dalları Alanın penceresine kadar uzanan Bay Dişbudak, kurduğu salıncakla dallarını örseleyen çocuktan intikam almak için Ağaç Zamanının gelmesini bekliyordu. Ağaç Zamanında sadece ağaçlar yürüyebilir ve konuşabilir, geri kalan herkes olduğu yerde donup kalır. Bu büyülü saatler başlayınca Bay Dişbudak Alanı kovuğuna atacak, ona hak ettiği cezayı verecekti. Fakat unuttuğu bir şey vardı. Ağaç Zamanının büyüsü, ağaç dallarındaki sincapları, kuşları, sinekleri etkilemediği gibi, küçük çocukları da etkilemiyordu. Tadımlık Gece Yarısı Ertesi gün yağmurlu ve fırtınalıydı, Alan evden çıkmadı. Dışarıda, ağaçların kökleri şiddetli yağmurda yavaş yavaş topraktan ayrılırken, ormanda yürüyüşe çıkan biri, hiç kullanılmayan tahta kaslar gerilmeye başladığında çıkan garip gıcırtıları ve çatırtıları duyabilirdi. Her ağacın farklı bir yürüyüşü vardı. Küçük ağaçların ve çalıların bazıları son âna kadar derin uykularına devam eder, gece yarısı olunca bir anda, bir köpeğin yıkandıktan sonra silkelenmesi gibi, tepeden köklerinin ucuna kadar silkinir, köklerini topraktan çıkarıp yerin üstüne çıkarlar. Küçük Bodur Mürver uyanmak için sizin sabah yataktan kalkarken harcadığınızdan daha fazla çaba harcamayabilir ama dişbudak, meşe, kayın ve sedir gibi büyük ağaçlar için bu, uzun bir hastalıktan uyanmak gibidir; onlar bütün günü yavaşça güçlerini toplayarak geçirirler. Ama Bay Dişbudakın aklında tek bir düşünce vardı: Tavan arası penceresine yaklaşıp camı kırıp açmak ve çocuğu yakalamak. O öğleden sonra Alan yeni odasında oyun oynarken penceredeki sesler gittikçe yükselip sıklaştı ama o, bunun fırtınadan kaynaklandığını düşündü. Annesi bir kere ona bakmaya geldi ve dışarıdan gelen çatırtılara şaşırdı. Yarın şu dalları kestirmeliyiz, dedi. Bir daha böyle bir fırtına olduğunda camlar kırılacak. Dişbudak sürgünleri bunu duyup ağaca söylediler, Bay Dişbudak da akşam geceye dönerken biraz sessizleşti ama kararlılığı artmıştı. Bay Dişbudak, Ağaç Zamanının kurallarını biliyordu. Saatler durur, motorlar susar ve bütün canlılar oldukları yerde donakalırdı. Aslında tam olarak bütün canlılar değil. Gece yarısı, ağaçlar uyandığında bir ağaçta olan her şey Ağaç Zamanına yakalanırdı. Böylece Ağaç Zamanı, bazı kuşlar, kınkanatlı böceklerden, tespih böceklerinden, ağaçları mesken tutmuş karıncalardan ve kurtlardan oluşan bir ordu, sincap ve yarasa aileleriyle o sırada bir ağaçta barınmakta olan başka ne varsa, onlar tarafından da paylaşılırdı. Ama evlerinde uyuyan insanlar sanki başka bir dünyadalarmış gibi güvendedirler. Öyle olmasa neler olacağını bir düşünsenize! Muzip Bodur Mürver evlere girip (ki, bunu yapmayı çok severdi) sırf eğlence olsun diye uyuyan bebekleri alıp kaçabilirdi. Ağlayan Söğüt genç kızları kapıp bir daha asla gülemesinler diye onlara hüzünlü şarkılar söyleyebilirdi ve kayalıklardaki umursamaz köknarlar, kimin daha uzağa fırlatabildiğini görmek için insanları çakıl gibi denize atabilirdi. Yani Bay Dişbudakın tek yapması gereken, saatler gece yarısını vurduğunda çocuğu sıkıca tutuyor olmaktı. Alan o gece erkenden uyudu. Sandalyesi korkunç şeylere dönüşerek onu korkutmadı, camın dışından gelen sesler de artık canını sıkmıyordu çünkü onların ne olduğunu biliyordu. Sıcacık yorganın altında kıvrılıp yatmıştı. Saat on ikiye gelirken, Bay Dişbudak var gücüyle tavan arası penceresine saldırdığı için seslerin gittikçe daha sık ve yüksek çıkmaya başladığını duymadı. İleri, ileri! diye zorladı dallarını, onlar da sürgünlere ve yapraklara söylediler bunu. Rüzgârın yardımı olmasaydı bu iş Bay Dişbudakın gücünü aşabilirdi, çünkü kökleri hâlâ topraktaydı ama fırtına şiddetini arttırmıştı ve rüzgâr her estiğinde sürgünleri eve doğru yönlendiriyordu. Sonunda, on ikiye birkaç dakika kala çok güçlü bir rüzgâr büyükçe dallardan bazılarını pencereye doğru uçurdu, bir cam kırıldı, pencerenin mandalı attı ve pencere sonuna kadar açılıverdi.