Kitap Tanıtımı |
20. yüzyılın başlarında 13 asırlık bir geleneği bulunan hilâfetin tartışmasız kabul edilen bir teorisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hilâfetle ilgili lehte ve aleyhte öne sürülen teoriler, fiilî bir durumun teorileştirilmesi sonucu oluşmuştur. Hilâfet; teorileri, şekli ve muhtevası önceden belirlenmiş bir dinî-siyasî sistemin ötesinde, mevcut siyasî durumun meşrûlaştırılmasına yönelik bir çerçevede ele alınmıştır. Dolayısıyla hilâfet lehine ve aleyhine ortaya konulan literatür, siyasal pratik esnasında veya sonrasında oluşan bir bilgi birikimidir ve bu bilgi birikimi, orijinal ve bağımsız bir fıkıh, anlayış, teori ve sistem oluşturmaktan uzaktır.
İslâm dünyasında başlayan alternatif yönetim arayışlarını hilâfetin ilgası öncesi ve sonrası olmak üzere iki döneme ayrmak mümkündür. Hilâfetin ilgası öncesi önerilen alternatif modellerin merkezinde, Seyyid bey tarafından dile getirilen görüşler yer alırken; sonraki dönemde de Ali Abdurrâzık tarafından ileri sürülen ve hararetli tartışmaları başlatan görüşler gelmektedir. Bunlardan birincisi, Mîsâk-ı Millî sınırları dahilinde cereyan etmiştir ve yeni bir tez ortaya koymaktadır. İkincisi ise, bir tez ortaya koymaktan uzak olduğu gibi reddiyeci bir anlayışı ihtiva etmekte ve yankıları Türkiye dışındaki tüm İslâm coğrafyasına yayılan teoloji-politik bir tartışmanın alt zeminini oluşturmuştur. |