Kitap Tanıtımı |
Önsöz Yeni mezun bir beslenme uzmanı iken bir danışanım bana, eşinin ketojenik beslendiğini, günde 20 saat oruç tuttuğunu söylediğinde çok şaşırmıştım ve sanki karşımdaki kişi bu dünyadan değilmişçesine yadırgamıştım. Bu durum aldığım eğitime, öğrendiklerime daha da doğrusu öğretilenlere öyle zıttı ki bunun da “moda bir diyet” olduğunu, kendilerine bile bile zarar verdiklerini düşünmüştüm. Tam da öğretilen gibi günlük enerji ihtiyacının büyük çoğunluğuk arbonhidratlardan sağlanmadığında vücuda zarar verileceğini, kalkar kalkmaz beslenmeye başlayıp sık aralıklarla beslenmezsek metabolizma hızının düşeceğini biliyordum. Yağlar mı? En çok uzak durmamız gereken sorunlu ve kalorili besinlerdi; sorgulamalarım başlamadan önce. Her geçen gün kafamda oluşan tutarsızlıklar ve soru işaretleri beni araştırmaya, yabancı kaynakları okumaya, güncel araştırmaları takip etmeye ve yeni eğitimler almaya yöneltti. Araştırdıkça, okudukça ve tabii ki öğrendikçe farkına vardım ki “ezber” bilgilerden uzaklaşmalı, sürekli araştırmalı, öğrenmeli fakat geçmişten günümüze gelen beslenme alışkanlıklarını da göz ardı etmemeli. Son 3-4 yıldır ise aralıklı oruç ve ketojenik beslenme sistemlerini araştırıyor hem kendimde hem de danışanlarımda uyguluyor ve bu konulara aralıksız çalışıyor; öğreniyorum. Ketojenik beslenme binlerce yıldır tedavi amaçlı kullanılan, açlık oruçlarını metabolik olarak taklit eden ve birçok hastalığa karşı oldukça etkili bir beslenme stratejisi. Son yıllarda da obezite, kilo kontrolü gibi konularda insanların ilgisini fazlaca çekmekte. Vücudu, kullanacağı enerjiyi yağlardan elde etmesini sağlayan “ketozis” durumuna sokmayı hedefliyor. Busayede de obezite, tip2 diyabet, insülin direnci, bazı kanser türleri ve nörolojik hastalıklar gibi birçok sağlık sorununa karşı olumlu, iyileştirici etkileri gözlemleniyor. Ülkemizde gün geçtikçe ketojenik beslenmeyi daha sık konuşuyoruz ve konuşacağız da. Bu konudaki Türkçe kaynakların kısıtlı olması beni fazlasıyla üzen bir durumdu. Dolayısıyla editörlük teklifini aldığımda hem çok sevindim hem de fazlasıyla heyecanlandım. Yazar Dr. Josh Axe bu kitabında; kendisini ketojenik beslemeyi araştırmaya iten sebepleri ve hastalara bakış açısındaki değişimi “Daha iyi bir yol olmalı.” cümlesinden aldığı ilhamla anlatıyor. Bu beslenme sisteminin, hastalıklara karşı sağladığı olumlu etkileri bilimsel çalışmalarla destekliyor ve örnek beslenme planlarıyla nasıl uygulanacağını gösteriyor. Kitapta bahsi geçen besin takviyelerinin bazıları henüz ülkemizde bulunmuyor ve yine aynı şekilde bazı besinler de alışık olduğumuz ve coğrafyamızda bulunan besinlerden farklı. Kitabın orjinalliğini bozmamak adına bu bölümleri ve tarifleri oldukları gibi bıraktık fakat endişelenmeyi gerektirecek bir durum yok. Bu takviyeler ve besinler olmadan da ketojenik beslenme sağlıklı bir şekilde uygulanabilir. Bu kitabın ketojenik beslenmeyi öğrenmek isteyen bireylere ve bu alanda gelişmek isteyen meslektaşlarıma faydalı olmasını yürekten dilerim. Dyt. Alican Demiroğlu (Tanıtım Bülteninden) ) |