Kitap Tanıtımı |
Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran "sıradan insanı", yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.
İlk basımı 1974'de yapılan İçerdeki Oğul'u yeniden okurla buluşturuyoruz:
"Ben görmedim..." diye mırıldandı Ali.
"Kimi?"
"Babamı..."
"Anlamadım? Gelip gidiyor ya görüşüne!"
"Babamı diyorum, anamın üstünde görmedim! Ayrı odaları vardı taşındığımız her evde. Bizim de ayrı odamız olurdu kardeşimle..." "Haaa! Köyde, bir odanın içindedir her şey... Erken yaşta birikir taşar deneylerimiz... Kapının ardındaki kapları çıkarıp orada dökünürlerdi bir ibrik suyu. Anam bir bakraç da fazladan hazırlardı, ılıştırarak... Dehşetli müslümanlardır. Yarım adım yürümekten korkarlardı durulanmadan. Benim babam, dik bıyıklı, çıra gibi kırmızı yüzlü, hem de güçlü bir erkekti. Anamsa analarımızın çoğu gibi ufacıktı, her yatıp kalkışta ezilirdi, öyle sanırdım. Yoktu ayrı odaları. Odaları olsa ısıtacak tezekleri, sobaları yoktu fazladan! Bir arada geçinirdik zor şer..." |