Kitap Tanıtımı |
Onların eğlenceleri böyle ziyafet zamanlarına münhasır değildir; bu iki mesut hanede daima düğün var gibidir... Piyano, ut, def, şarkı sesleri hiç kesilmez. İki evde müzik evlerine benzer. Komşularda hasta ve hatta cenaze olduğunda dikkate almazlar; dünya yıkılsa onlar zevkleriyle meşguldür. Bunların evlerine gidenler, kapılarının önlerinden geçenler harp, kıtlık, hastalık felâketlerini unuturlar; kendilerini bolluk, güllük, güneşlik, ferah veren, neşe saçan bir memlekette sanırlar. Yoksulluklar, ölümler, matemler içinde kıvranan mahalle halkını tedirgin eden yalnız bu çalma çağırma, bu dernek, bu ahenk değildir. Bu kibarların mutfaklarından etrafa, sokaklara taşan nefis yemek kokuları o zavallıların daima burunlarını sızlatır, ağızlarını sulandırır, gözlerini yaşartır. Enfes yağlarda kızartılmış hindiler, börekler, baklavalar, helvalardan tüten kokulu dumanın o açların iştihalarına verdiği işkence tarif olunmaz... Koklarlar koklarlar, yutkunurlar yutkunurlar, koklarlar.
Açlıktan ağırlıklarının hemen yarısını kaybetmiş, bir takımları insan şeklinden çıkmış bu sürünen insanlar samanlı, kepekli kerpiç gibi bir dilim ekmeği bulabilmek için saatlerce itile kakıla fırın önlerinde beklerler, bazı günler eli boş dönme tehlikesine de uğrarlarken bu Hacı'nın, Hafız'ın evlerindeki bu daimi düğün bolluğu, neşesi, eğlencesi nedir? Hürriyet, müsavat, uhuvvet (özgürlük, eşitlik) diye herkesin ağzına birer parmak bal çaldılar. Meşrutiyet sözüyle böyle eğlenmek için mi? |