Kitap Tanıtımı |
Sizlere Muhyiddin-i Arabî Rahmetullahi aleyhi layıklı ile anlatamam. Çünkü gelin yüzü süsleyen bir kimse, onun zahiri cephesini ne kadar süslese de bâtmî cephesini süsleyemez.
O, mana âleminin önde gelen süvarilerindendir.
O, marifet denizinde inci arayıp bulan ve gelecek kuşaklara inciler armağan eden büyük dalgıçlardandır.
Yardımcıların en güzeli Allah, mürşidlerin en güzeli Peygamber Efendimiz, yemeklerin en güzeli de takvadır. Her şeyin bir kaynağı vardır, takvanın kaynağı da ariflerin kalbidir.
İşte Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî büyük ariflerdendir.
İmam çok, İmam-ı Azam bir tanedir. Şeyh çok, fakat Şeyh-i Ekber bir tanedir.
İslâm bilginlerinin hayatlarını ve eserlerini okumaktan murâd, onların lütuf ve ihsanlarına nail olmaktır. Muhyiddin-i Arabînin 300'e yakın eseri olduğu söylenmektedir. Bu eserler O'nun kerametlerini gösterir. Kısa insan ömrü, bunları yazmak şöyle dursun, okumaya dahi kâfi gelmez.
Eserlerinden biri de elinizdeki "DÜRR-İ MEKNÛN" ismini verdiği bu "İNCİ DİZİLERİ" kitabıdır ki, bunda her bilimin özü ve temeli vardır. Ta Hazret-i Âdemden tutun da, kıyamet alâmetlerine kadar. Kur'an-ı Kerim'in ayetleri bu gibi bilimlere ışık tutmuştur.
Bu kitap batıl ilimlerden münezzehtir. Zira bu kitabı yazan büyük insan Muhyiddin-i Arabî, zamanının bütün ilimlerini nefsinde toplayan, Allah ve Resulünün sevgilisi, evliyaların en üst basamağına varmış, batılı reddeden, zahirî ve bâtınî ilimlerin süzgecinden geçen büyük bir şahsiyettir.
Gayret ve ibretle dolu olan bu kitabı, siz meraklı okuyuculara sunuyorum. Sizlere iftiharla sunduğum bu eserin hangi tarihte yazıldığını bulamadım. Üslûp ve aslına sadık kaldım. Görüleceği üzere bu eserin mevzuu baştan sona tasavvuftur.
Tekrar edelim ki, insan bu âleme niçin, nereden gelmiştir? Gelmede, gitmede gaye nedir? İnsan, aslına kavuşmak aşkıyla doğmuştur. Nasıl kavuşacak? Oldum demekle olunmaz. Önce safiyet, teslimiyet arzu ve istek, sabır ve sebat lâzımdır. Bunun yolu ise ibadettir, zikirdir. Bu hâli sağlayan ibadetlerin başında namaz gelir. Namaz zikri te'min eder. İşte o zaman ebedî bir huzur te'min edilir.
Bir kimse kendisini tanımadan yaradanım nasıl tanır? İnsan belli şekliyle ölünce, iyi veya kötü sıfatları da kendisiyle beraber ölür gider.
Bir de manevî ölümle öleni düşünelim. Yani ölmeden evvel öleni. Bundan da iyi ve fena sıfatlar kalkar. Allah-ü Teâlâ bu kimseyi kendi makamına oturtur.
Lâilâhe illallah Allah'tan başka ilâh yoktur- dedikten sonra, artık O'ndan başka hiç bir şey görme; yalnız Allah'ı gör! Mahlûk mefhumunu aklından sil! O, ezelde ne idiyse, şimdi de, öyledir. Şu anda Allah ile birlikte başka varlık tanımamalısın. Vuslat marifettir. Nefisle olan insan Allah'tan ayrıdır. Hem nefisle, hem Allah ikisi bir arada olmaz.
Bu işler ikrar ve takrir ile de olmaz. Hatta akılla da olmaz. Ancak fazileti tam, ermişliği sabit bir zata teslimiyetle olur.
İşbu zat, kendisine gelen gönül hastalarına karşı bir hazakat (maharet) sahibi olmalıdır. Hâli böyle olan bir zat, saliki, nuru ile hidâyete erdirebilir. Muhyiddin-i Arabî Mahir doktordur. 75 yıl yaşamış olan bu büyük zat, gaflette uyuyanları uyandırmış, karanlıkta kalanlara ışık tutmuş, kesafette kalanların benliğini eritmiştir. Kabr-i şerifleri Şam'da ziyaretgâh olmuştur. |