Kitap Tanıtımı |
Saat gece yarısını çoktan geçmiş, insanlar çoktan uykularına dalmıştı. Sokakta bir tek Yılmaz ve küçük cevizi vardı. Cevizi yerden alıp, ceketinin iç tarafıyla iyice sildi. Böylece cevizin kaymasını önleyecekti. Sonra cevizi iki parmağının arasında iyice sıkıştırdı. Taşla bir hamle daha yaptı. Ceviz kayıp yine kırılmaktan kurtuldu. Bu defa çok sinirlendi Yılmaz, bağırmaya başladı. O hışımla elindeki taşı yere çarpıp sonra tekrar aldı. Bu kez ceviz yerine kendi eline vurmaya başladı. Sol elinin parmaklarına acımasızca vuruyordu. Vurdukça öfkesi daha çok arttı. Canını yeterince acıtınca vazgeçip tekrar cevizi eline aldı ve az önce kırmaya çalıştığı eline işaret parmağı ile başparmağı arasına yerleştirdi. O kadar sıkı tutmuştu ki, ceviz sıçrayamıyordu. Kendini kaybetmiş bir şekilde vuruyor da vuruyordu. Elleri kan revan içinde kalmıştı. Tırnakları kırılmış, ezilmişti. Hiçbir acı hissetmiyordu. Bir yandan vuruyor, bağırıyor, bir yandan da ağlıyordu. İyice yorgun, bitkin düşmüştü, dermansızdı. Ellerinden akan kandamlalarına aldırış etmeden sırtını duvara yasladı. Oracıkta sızdı, kaldı. (Tanıtım Bülteninden) ) |