Kitap Tanıtımı |
Daha derinden tanımak için zaman zaman dans öğrencileriyle sohbet ederim. En çok bale öğrencileriyle konuşuruz. Bale yapmanın, bale çalışmanın ne kadar zor olduğunu bilirler. Ben üzerlerine üzerlerine giderim. Çoğunun büyür gözleri. Çizgi filmler, sinema, arkadaşlarla oyun, yolculuklar, bilgisayar falan varken, bir derste terden aynaları ne çok buharlandırıyorsunuz. Dakikalarca konuşuruz. Takdir edilmek, alkışlanmak isteği nedense konuşmalarda pek az geçer, söz etseler bile utanır gibidirler. Sanki sohbetlerde sadelik içinde entelektüel bir eda, felsefenin bir görünüp koybolan çizgileri seçilir..
Sahnelerde yaşamaya devam eden biz profesyoneller, kitleler bizi seyrederken, hem seyredilen kendimizi, hem de değişen seyirciyi seyrederiz. Rüyalardaki gibi. Bilinir ki rüyalarda senaryo bizimdir, oyuncu biz, rejiyi kendimiz yaparız, seyircisi yine kendimiz. Biz sahnede bir rüya görürüz. Çocuklara sorun bunu. Seyirci de aynı rüyayı görür. Sonra salonda, sofitada, kulislerde sesten kelebekler uçuşur, alkışlarla. Perde kapanır, biz uyanırız.
Tan Sağtürk |