Kitap Tanıtımı |
Erkekler konuştu ve biz onların erkek bakış açısıyla yakaladıklarına güldük. Hiç merak etmediniz mi bir kadın çıksa ve konuşsa neler söyler ve bizi nasıl güldürürdü diye. Ben merak ettim açıkçası...
Biliyor musunuz insan hayatı kinetik enerji ile potansiyel enerji arasında gidip gelmektir bana göre. Mesela mutlu olmadığın bir adamla yaşıyorsun, potansiyel enerji durumundasın. Hani anlatırlar ya fizik dersinde, on metre yüksekte duran topun sahip olduğu enerji, potansiyel enerjidir, sen onu oradan atarsan potansiyel enerjisi azalırken kinetik enerjisi artar. İşte kadının mutlu olma potansiyeli var ama adamla gerçekleştiremiyor, yüzü gülmüyor, depresyonda. Kedilere sarıyor, köpeklere sarıyor, temizliğe veriyor kendini: Ev bal dök yala oluyor, işe veriyor o rapor senin bu rapor benim... Derken bir gün kadın zıplıyor yerinden; hey nereye, bu hayat benim değil mi, kukla gibi yaşıyorum, buna yaşamak denmez diyor. Bunu genelde ne zaman der biliyor musunuz, bir film seyrederken erkek oyuncu karşısındaki kadını dudaklarından öptüğünde ensesinde bir sıcaklık hisseder kadın ve ne kadar uzun süredir vücudunda bu sıcaklığı hissetmediğini hatırlar.
Şimdi hızlı bir giriş yapacağım, çünkü uzun yıllardır bekliyorum bu geceyi. Karşınıza çıkmayı. Sahnede olmayı. Hocam Şahika, bana demişti ki sahneye yakışıyorsun. Dediği tarihi bile kafama nakşettim. 2000 Yılı Nisanın dokuzu. Sonra ne oldu Ece ile tanışıncaya kadar sahneyi erteledim. İş hayatıma devam ettim. Para paradır, şimdi tiyatro ile uğraşıp da ne yapacağım falan dedim.
Ecedir içimdeki canavarı uyandıran. Kız ikimiz sahneye çıkıp stand up yapsak ya. Önce buradaki kafeden başlarız demişti işyerindeki kafeyi kastederek. Bana da hiç fena bir fikir gibi gelmemişti. Olur deyip fikrin üzerine atlamıştım. Metinleri bile yazmıştım. Hani Cem Yılmaz, Bay J çalışıyormuş ya günde sekiz saat, ben de metinler üzerinde çalışırız diye yazmıştım hepsini. Sonra ne olduysa ben küt diye hamile kaldım. Dokuz ay değil de on sekiz ayda doğurmuşçasına bol vaka geldi hamileliğimde başıma. Kıymetli gebelik, kıymetli gebelik diyorlar ya anam; o laf hiç de içi boş bir laf değildir, dikkatinizi çekerim. Bizimki duble kıymetli gebelikti. İki kanama, bir dikiş, bir amniyosentez, bir erken doğum riski ve kıpırtısız iki ay yatış gibi vakalarla dolu bir on sekiz ay!! Sonraaa allahın emri ile yumuk gözlü oğlumu kucağıma aldığımda, Vay kıymetli bebek bu ha! demiştim. Doğduğunda yemin ediyorum aydınlandım, beynimde ampul yandı, kafamın içi beyaz bir ışıkla doldu. Oysa anestezi uzmanım bana şarkı söyletmeye falan çalışıyordu. Böyle de karışık duygular içinde bir doğum hali yaşıyordum, iki saniye sonra da ağla ağla. Bir de, şarkıların sözleri beynimden silinmiş diye kendime bozulduğumu hatırlıyorum. Böyle de bir ruh işte benimki: Neden ya hiçbirisi gelmiyor aklıma derken kollarımdan bağlıyım, epidural yapılmış, bacaklarımı hissetmiyorum ve karnıma basıyorlar bebeği almak için ve ben neden gökyüzünde yalnız gezen yıldızları hatırlamıyorum diye kendime kızıyorum. Zor şey şu kadın olma hali, her şeyi becermeye yetkin olma gayreti, sebat edersen her şeyi başarırsın... Yarabbim kafayı yiyormuşum da haberim yokmuş.
Sonra zaten lohusa şerbeti tadında bir depresyonum oldu. Elif Şafak kalktı yazdı yoksa ben yazacaktım, o benden hızlıydı ama ben de söyleyeceklerimi burada söylerim daha kısa sürer!!! Stand up dediklerini en sit down vaziyetinde yapıyorum fena mı? Zaten hep konuşur gibi yazarım, ee o zaman ne ayakta durarak yorulayım bu işi oturarak yapıp Cem Yılmazdan daha çok para kazanır mıyım diye deniyorum işte sevgili seyircilerim. Beyin nöronlarınızı benim kadar hızlı çalıştırırsanız ben sahnede siz koltuklarınızda bu işi başarırız. Kadın yaparsa stand up vaziyetinde yapmaz, sit down yeterli diyorum!! Az efor çok para. Mümkün müdür, perhaps perhaps perhaps...
Bu arada stand up deyince aklıma korkunç da bir gece gelir onu da dürüstçe sizinle paylaşmadan edemeyeceğim. Bir çocukla çıkmışım çok yıllar önce, beni Mehmet Esen diye bir zatın stand up yaptığı bir yere yemeğe götürmüş. Sahneye yakınız, yemek ısmarladık, sahnede ses düzeni berbat, Mehmet Esenin söylediği hiçbir şey anlaşılmıyor ve biz oğlanla birbirimizi bu gürültüde tanımaya, aynı anda pizza yemeğe ve de esprileri anlayıp gülmeye çalışıyoruz!! Korkunç bir anımdır. Nedense hadi kalkalım diyemedim ve işkencenin sürmesine devam ettim. Tutukluk işte.
Siz oturun oturduğunuz yerde ne olur ne olmaz, ses düzeni bozuk çıkar paranız yanar, partnerinizle geceniz mahvolur, aman boşverin siz dinlemeye devam edin.
Ece şimdi nerelerde onu da söyleyeceğim; bana verdiği bu stand up gazından sonra Ecenin hayatı ışık hızıyla değişti, şimdi uzaklarda galiba bol bira içilen bir ülkenin çirkin bir şehrinde. Onu özlüyorum tabii ama işyerinde ayağa kalkıp planör hareketi yapışını, evindeki dört kedi ve bir köpeğini, hiç etek giymeyip hep pantalon giyişini falan hatırlayıp kendimce onu yad ediyorum. |