Kitap Tanıtımı |
Bir gece o olmasını düşleyerek herhangi bir bedene sarıldığı¬nızda; sıcaklığı, kokusu, nefesi bir yabancıdır oysa. Ve sarılmışken, o olmasını düşlerken, gözlerinizden birer damla yaş süzülür, anla¬tamazsınız hiç kimseye.
Uzun yolculuklara savurdum kendimi. Fakat kalbimi duya¬mayacağım kadar senden uzak bir yer bulamadım.
Beyoğlunda soğuk, sıcak gelir insana. Ay ışığının yerini al¬mıştır sevdalıları avutan parıltılar. Kalabalığa inat herkes daha çok yalnızdır burada ve hissetmemek için kimsesizliği, asla bo¬şaltılmaz sokaklar.
Hadi git artık. Git. Git ne olur. O güneşin doğuşundaki sırrı saklayan gözlerinin ışıltılarını dokundurmadan, yangınlarına hasret gözlerime, hiç bakma¬dan git
Soğuktur gece, kaskatıdır. Asil asil yağan kar kirlerini örterken insanlığın, alev alev bedenlerin yangınlarıyla gecenin karanlığı, par¬çalandığı keskin kristallerle kalplerde kesik kesik yaradır. Acıdıkça içten içe daha sıkı sarar ve dudaklarını dişlerinin arasına sıkıştırıp öperken nefesinden içtiği ruhudur aslında bu dansta. Yanardağ gibi titreyen bedenler, dokunuşları hançerleşmiş eller ve karın soğuğuna karışan gecenin teri Müzik susar; kar durur, zaman durur. Ruhlar ölümsüzlükte erişirken birbirlerine, kutsanırlar gecenin beyaz tülü altında bir daha ve bir daha
Islaktı aşk. Koyu kırmızıydı. Kalbinden gelip usulca süzülüyordu bileklerinden; içinde barındırdığı bütün saklı ve henüz dokundurtulmamış hayalleri ve gerçekleriyle.
Bir yerlerde rüyalarındaki oyunlarından sökülüp, büyük¬lerin dünyasına itiliyordu çocuklar. Oysa masumdu doğdu-ğunda aşk. Geri dönmeyen çocukluk gibiydi. O yüzden öyle kalamadı. Başkalaştı. Kirletildi büyüdükçe. |