Kitap Tanıtımı |
"...Benim için zavallı olmayan bir tek Alman var; Schopenhauer. Kendini tamamlamış biricik
soydaşım o! Ötekiler de çok güçlü ve kararlıydılar; ama hepsi de gözleri açık öldü. Umutla işkenceyi
uzattılar ve bundan Tanrısal olmayan bir haz duydular. Onlarla aynı çağda yaşasam aksini
düşünürdüm kuşkusuz. Fakat ben yirminci yüzyıl cehennemindeyim; her bakımdan bir felaket yüzyılı
bu. Henüz kıyamet kopmadı, ancak onu içimizde yaşıyoruz artık.
Diğerleri, evrenin şarkısının adını söylediler, ama şarkıyı dinleyemediler. Schopenhauer öyle değil,
ezginin tamamını dinliyor ve bundan büyük bir haz almıyordu. Dünya aptallar ve vasatlar için bir
eğlence ve oyun parkı; deha için ise, bir an önce geride bırakılması gereken bir sürgün gezegeni...
En azından hizmetçisi onu koltuğunda ölmüş bulduğu ana dek böyle düşündü, sonrasını bilmiyoruz...
Bir daha hiç doğmamak üzere hemen ölmek isterdim, belki bu olsa yaşayan en iyi ölü olurdum. Ne
var ki ikiyüzlülüğüm buna izin vermiyor, gerçekten ölmek istesem gidip Jung'un asistanına teslim
olmazdım. İçimdeki hiç kimsesiz çocuk, ne kadar uzağa gidebilir; zavallı ruhum hangi derinlikte
boğulmadan yüzebilir, söyle!
Belki sen biliyorsundur..." |