Kitap Tanıtımı |
Yılmaz Güney için Paris bin bir yüzlü şehirdir. Bu, Yunan Bıçağı öyküsünün başlangıç cümlesidir. Bununla ne demek istediği ise ortadadır. Yurt dışına çıktıktan, yani özgürlüğüne kavuştuktan sonra, pek çok kimse sanır ki rahatlamıştır. Artık istediklerini düşündüklerini rahatça gerçekleştirebilecektir. Esas olan ise her şey daha yeni başlamaktadır. Zorluklar şimdi vardır. Türkiyedeyken ya da hapishanede iken her şeye egemendir. Hapishaneler bilmediği yerler değildir. İnsanları tanımaktadır. Onların ne yapacağını onlarla nereye kadar gidileceğini az çok bilir.
Ama Paris öyle midir?
Orada bildiği tanıdığı ne varsa yerle birdir. Düşünemediği ölçüdedir her şey. Tanıdığı bildiği insan artık aynı insan değildir. Çünkü orası bin bir yüzlü bir şehirdir. Orada her şeye hazırlıklı olmalıdır. Her şeye şüphe ile bakar. Bugün ile yarın arasında çok şey değişir. İnsanı bir sigara için satarlar. Söylenen sözlerin verilen vaatlerin bir değeri yoktur. Doğunun kendine özgü kuralları burada yoktur. En yakınındaki arkadaş bir gecenin sabahında ortadan kaybolur.
...
İşte böyle bir yerde dünyaya meydan okumaya kalkışmak pek kolay olmasa gerek.
Yılmaz Güney bunu başardı?
Bütün dünya gördü!
Cannes Film Festivalinde yumruğunu kaldırdı.
Türkiye toplumunun gördüğü en büyük ödülü, ülkesine getirdi. |