Kitap Tanıtımı |
Aşk kavgasız olmaz" diyordu, kendi kendine. Ona göre, sessiz, sakin, sütliman denecek şekilde dalgasız denizlerde yüzmeye alışmış olan gemiler, karşılarına çıkacak ilk fırtınada alabora olup batarlardı. Oysa hayatın karı, kışı, fırtınası vardı. Kesinlikle sütliman bir deniz g ibi değildi, hayat. Sevenler, hayatın dağdağasına, gelgitlerine çok önceden hazır olmalıydılar. Aşktaki kavga, bu hazırlanışın, bu hazır oluşun göstergesiydi.
"Gönüle ilk giren sevgi, bir kor gibidir, oğul. Zamanla, hayatın dağdağasıyla, üzeri biraz küllenir gibi de olsa, ömür boyu hiç sönmez. Bu nedenle, ne olursa olsun, insanın başına ne gelirse gelsin, gönül ilk sevdiğini unutmaz. Sevgiyi yüce kılan işte budur. Yani, unutmamak, vefalı olmak, anılara saygı göstermek. İnsan olana bu yakışır çünkü.
"Göz gördüğünü unutsa da, gönül gördüğünü unutmaz. Göz dışa, gönül ise içe, daha da içe bakar. Göz ufuklara kadar görebildiği halde; gönlün, ötelerin ötesini görebilmesi bundandır."
Güzelsu'yun çağlayanı üzerine boşalıyor gibi geldi Efilya'ya. Yıkandı, durulandı, temizlendi. Haşattu vadisinin bunaltıcı yaz sıcaklarında sırılsıklam tere batan vücudu hücre hücre serinledi. Hafifçe nemlenen gözlerinde oluşan gökkuşağının altından geçip çoban kız oldu; gitmek üzere olan prensinin terkisine atladı. Onu arkadan sımsıkı kucakladı, başını sırtına yaslayıp içeri girdi, yüreğinin tam ortasına oturdu. Sonra bütün kapıları kapattı: "Bundan böyle kimse giremez buraya dedi. İstesem ben bile giremem artık." |