Kitap Tanıtımı |
Bazen hırçınlaşır yüreğim. O eski, güzel günlerin özlemiyle. İlika Sahili'ne, Barabut Koyu'na çarpan dalgalar gibi, içim içime sığmaz, savururum kendimi sahillere, yollara, taş direkli evlerin üstüne.
Bazen ağda palamut, mezgit, bir oltanın ucunda iri istavrit olurum. Köylü pazarında satılan imansız peynir gibi tereyağlı, yumurtalı pidenin içersinde uzadıkça uzayan. Bazan diken ucu, mayıs çileği, bazen de mis gibi su böreği.
Savaş yıllarında top mermilerinden kaçarken küçük bebeğini peştemalından düşürüp kaybeden Gülhanım Gelin'in acı feryatları kulaklarımda çınlar sanki. Top mermilerinin güneş ışığı gibi aydınlattığı kabus dolu geceler canlanır beynimde. Bir parça ekmek için yerlerinden, yurtlarından göçüp giden halkın çektiği acılarla çarpar yüreğim.
Her evin penceresinden masmavi denizi gören, ocaklığından dumanlar tüten O eski Tirebolu'yu özlerim hep. Sonbaharın çilseli, yağmurlu havasında koskoca deryayı geçip, yorgun argın sahillere düşen bıldırcın kuşu gibi olmayı isterdim. Leyla ile Mecnunun kavuşması misali.
Her bayram meydanlara kurulan tahtadan dört sepetli, gacur gucur sesler çıkartan dönme dolapları özlerim. Kar gibi beyaz keser helvalarını, mis gibi sütle yapılmış dövme dondurmaları yerken.
Kaleleri, sahilleri, eski konakları, taş direkli evleriyle bizleri buyur eden bu vefalı şehri özlerim hep. |