Kitap Tanıtımı |
"Aşk nedir? İlk görüşte aşk var mıdır? Aşk Dante'nin Beatrice'e duyduğu gibi bir şey midir acaba? Yani karşılıksız ve destansı. Anna Karenina, Madam Bovary ya da Henriette'nin yaşadığı gibi umutsuz bir şey midir? Alain de Botton'un dediği gibi sevgilinin bizim zayıflıklarımızı ve dengesizliklerimizi düzeltmeyi vaat eden özelliklerine duyulan hayranlık mıdır acaba? Aşk bizi gerçek yalnızlıktan koruyabilecek tek şey midir peki? İçinde barındırdığı hayal kırıklarının ideal ölçüsü nedir acaba? Jane Austen'in Elizabeth'i gibi gururu önceleyen nefret mi dönüşür aşka? Bak aklıma Turgenyev'in Vladimir'i geldi ve de Marquez'in büyülü üslubuyla Fermina ile Florentino aşkının sonsuzluğa yolculuğu... Kimilerince en güzel aşk hikâyesi sayılan Cengiz Aytmatov'un Cemile'sinin kaderi mi bekler insanı aşkın sonunda? Aşk'ın gerçek aşk olması için hadi destanlaşmış olmasa bile bir hikâyesinin olması mı gerekir acaba? Veyahut Capulet ve Montague gibi birbirine düşman iki aile? Aşk her şeye üstün gelir mi? (Omnia Vincit Amor) Ya da sever de kavuşamazsan mı aşk olur? Akılda kalanlar, imkânsız aşkların kadınları mı oluyor hep? Yaşanmış, karşılıklı bitirdiğiniz aşklar değil de, askıda kalmış aşklar mı hatırlanıyor?"
"Seni anlıyorum gerçekten. Bazen eksik bir şeyler olur ve kendine bile açıklayamadığın bu eksikliği vücudunun her bir parçasında, yoğun bir biçimde hissedersin. Bazen işte bilmediğin bir zamanın, beklenmedik bir anında kendine ait bu eksikliği bulursun bir yabancıda.'' "Evet.'' diyebildi sadece. O anda kendisine bile anlamlı gelmeyen pek çok soru sordu kendine. Zihninde o sorularla beraber, hiç istemediği cevaplar da dolaşmaya başladı. "Nedeni olanlar nasıla dayanabilir der Nietzsche. Peki nedeni olmayanlar için ya da gidecek daha iyi bir yeri olmayanlar için bu çırılçıplak gerçekliğe nasıl dayanılabilir diye düşündü genç adam.''
''Aşkın büyüsüyle sersemlemişken, her insanda iyilikler ve güzel hasletlerle beraber mutlaka köhne, çürümüş kısımların da var olduğunu ve hayatın içinde genel anlamda yarattığımız kötülüğü her insanın bireysel anlamda da barındırıyor olması gerektiğini ayrımsıyorum ansızın. Belki de insan ne kadar fazlaysa, işte bir o kadar da eksik oluveriyor ve bir şekilde dengeleniyor sanki. Ama biz bu doğal dengeyi bozmak için, çoğunlukla istemsiz biçimde elimizden geleni yapıyoruz. Huzursuzuz, gerginiz ve iç dengemizi hırsla sarsıyoruz sürekli ve bizim dengemiz sarsıldıkça dünyanın dengesini de daha yüksek bir ivmeyle sarsıyoruz. Ancak her koşulda yeryüzünün gözyaşları sabit; biri bir yerlerde ağlamaya başlarsa, başka bir yerlerde o gözyaşları dinmiş demektir.'' |