Kitap Tanıtımı |
"Hastayım ben... Kötü bir insanım; içim hınçla dolu," tümcesiyle başlayan Yeraltından Notlar, çağımızın ruhunu etlendiren ve bedeninde bilincin çınladığı nadir karakterlerden birini edebiyatın eşiğine taşımıştır: Kıyısını sırtında taşıyan bu fenomen, bir Yeraltı İnsanıdır. O bir köstebektir, yurt/ev bildiği mekân kazıdığı yeraltı koridorlarıdır; o bir yılandır, kıvrılır yeryüzü denen bu enkazın yıkıntıları arasında. Yeraltı İnsanı bir eşikte mi belirmiştir; yoksa kendisi başka türden bir mekânın eşiği midir? Bu soru günümüzü kat ederek geleceğe sarkmaya devam etmektedir. Onun bu başka oluşu, yeni ya da iyi olarak düşünülmemelidir. Başkadır ve bu başkalığıyla tüm mevcudiyetin aynı oluşunu kat etmektedir. Yeraltı İnsanı bir ideal değildir; mevcudiyetin mekân, eşik ve ufuk tasarımını dinamitleyen tehdit kabilinden bir vaadin belirişidir. Öyle ki bu eşik, tüm sanatların ve filozofinin uygarlık boyunca biriktirdiği ve cevabı ertelenmiş soruların uğultusuyla salgılanmıştır. Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar adlı bu metninin edebiyat oluşu, bize şunu fısıldamaktadır: Okuyarak daldığınız sulardan, yazmadan çıkamazsınız! Yaşama arzusu ve yaratma tutkusu öfkesinde çınlayan bir entelektüelin soluğunda zuhur eden bu romanın satır aralarında beliren şey, var olmayan bir şeyin imgesidir ve musallat olur okuyucunun konforlu bilincine. Bu beliren şeyin ardından metin boyunca koşturan okuyucunun hakikati, yine bu koşturmaca ile salgılanmaktadır: Kendisi gördüğü için parıldayan şeyler ve varlığı etkisinde biçimlenen arzular kefaret ister okuyucudan! |