Kitap Tanıtımı |
Bir felsefe disiplini olarak Epistemoloji belki me¬tafizik, etik, estetik, tarih, dil vb. felsefeleri kadar ilgi çek¬mez. Ama modern çağın başlangıcında yeni bi¬limlerin ortaya çıkmasında kanun özelliği kazanan bilgiler ile bun¬ların etrafında zuhur eden yeni prob¬lemler örgüsü üzerindeki düşüncelerin son derece belirleyici etkisi olur.
İnsan bilgisinin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği; bilginin kaynağı ve kökeni; şüpheye yer bı¬rakmayacak şekilde kesin bilginin mümkün olup olmadığı; insanın bilme yeteneği ve neyi bilip neyi bilemeyeceği gibi sorular ve tartışmalar üzerinden Batı düşüncesinin şekillendiğini ve dünyadaki diğer düşünüş biçimlerinden ayrıldığını görürüz.
Varlığın bir bütün olarak kavranılmasında insanın varlıktaki yerinin belirlenmesi bakımından, bilgi sı¬nırları içinde insan görüşünün tebarüz ettirilmesi üzerine yapılan bu tartışmalarda bir yanda Des¬cartes, Leibniz gibi Kıta felsefecilerinin, rasyona¬listlerin akılda doğuştan a priori bilgilerin, idelerin ve ilkelerin olduğu, kesin bilgilerin yanıltıcı bilgiden ay¬rılabileceği gibi düşünceleri varken, diğer yanda Loc¬ke, Hume gibi İngiliz empiristlerin zihnin tabula rasa olduğu, tecrübenin ve ampirik verilerin mutlaklaşması düşünceleriyer alır.
Ve tüm bunların üzerinde Kant'ın eleştirel düşüncesi yükselir. Bilme uğraşının hem metafizik hem de bilim olma yönünde, "kavramsız algılar kör, algısız kav¬ramlar boştur" diyerek kriterleri belirleyen odur. Ye¬niçağ'da yeni bilimlerin ortaya çıkmasında ve insa¬nın bilme gücünün özgüven patlaması yaşamasında tüm bu tartışmaların, ve neticesinde de, Batı düşün¬cesinde bilginin sınırlarını kesin olarak çizen Kant'ın rolü büyüktür. |